Akif’e Bakışımız
AKİF’E BAKIŞIMIZ
Milleti millet yapan değerler düşünüldüğünde doğal olarak herkes din, dil, kültür, ahlak ve vatan birliği konusunda hemfikir olacaktır. Bu doğru bir değerlendirme olmakla beraber, eksik bırakılmış bir düşüncedir. Milletler her zaman büyük kahramanlar yetiştirdiği ve yetiştirdiği bu büyük kahramanlara karşı gösterdiği değer ve unutmayışlar nispetinde millet olma vasfına ve şuuruna sahip olurlar.
Şüphesiz ki Türk milleti, tarih boyunca ismini bildiğimiz, bilmediğimiz, isimli-isimsiz birçok kahraman çıkarmıştır. Bu kahramanlarımızın bazıları hak ettiği değeri görürken bazıları layık olduğu değeri yeteri kadar görememiştir. Bunlar genel itibariyle zamana ve mekâna, dönemin siyasi atmosferi ve sosyolojik yapısı gibi çeşitli sebeplere dayandırılmaktadır.
Büyük kahramanların cenaze merasimlerinin, kabirlerinin, bıraktığı eserlerinin dahi milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında, millet olma bilincinin gelişmesinde hizmet ettiği düşünüldüğünde bu sebepler kabul edilemeyecek kadar namakul sebeplerdir. Çünkü bu büyük kahramanlar, bir toplum için milli ruhu ve milli devamlılığı sağlayan en önemli değerdir.
Tarihimizde hak ettiği değeri yeteri kadar görmeyen, kalıpsallaşmış bilgilere hapsedilen mühim abide şahsiyetlerden biri, bugün kabulünün 100. yıl dönümünü kutladığımız İstiklal Marşı’mızın yazarı, Destan Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dur.
Mehmet Akif, yakın tarihimizin en önemli simalarındandır. Ahlak ve karakter bakımından müstesna bir kişiliktir. İnandığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi söyleyen ve söylediği gibi de yaşayan gönül ve dava adamıdır. Yaşamı boyunca kula kulluk ettiği, dünya nimetlerine el açtığı görülmemiştir. Sözüne o kadar sadık biridir ki, buluşmak için sözleştiği arkadaşı için yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle toplu taşımanın araçlarının kullanılmamasına rağmen Çapa’dan Beşiktaş’a kadar yürür. Şaşkın bir yüz ifadesiyle nasıl geldiğini soran arkadaşı Cemal Kuntay’a “Gelmemem için kar, tipi yeterli değil vefat etmem gerekirdi” diye cevap verir. Bu ifadeler Akif’in söz vermek konusundaki hassasiyetini ve ne kadar yüksek prensipli bir şahsiyet olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Mehmet Akif Ersoy’u tarihsel kronolojinin bağlamı içerisinde incelemek yerine bu yüksek şahsiyetin pek bilinmeyen yönlerinden ve faaliyetlerinden bahsetmek, onun toplumda önemini ve mahiyetini arttırmak noktasında daha faydalı bir iş olacaktır.
Mehmet Akif’in hayatına baktığımızda yaşamı boyunca maddi, manevi ve vatani birçok sıkıntı ve dertle karşı karşıya kaldığını görürüz. Yazdığı birçok şiirinde bu sıkıntılarını dile getirmiştir.
Tahsil hayatına o dönemde gelenek haline gelmiş olan mahalle mektebinde başlar ve daha sonra iptidai mektebine yazılır. Üç yıllık ilkokul eğitimini tamamladıktan sonra Akif’in, Fatih Merkez Rüştiyesi’ne kaydı yapılır. Sınıf arkadaşı Mahmud Kemal’le birlikte ilk manzume denemelerini bu dönemde yaptığını biliyoruz. Diyebiliriz ki, edebiyat hayatında attığı ilk adımlar bu rüştiye yıllarına denk gelir. Rüştiye tahsilinden sonra meslek seçiminde serbest bırakılan Akif, Mülkiye İdadisi’ni kazanır hatta yüksek kısmına da geçer fakat babası Hoca Tahir Efendi’nin verem yüzünden vefat etmesi, onun eğitim hayatında yeni kararlar almasına sebep olur. Henüz 14-15 yaşlarında iken öksüz kalmış ve bunun üzerine bir de evlerinin yanmış olması Akif ve ailesini maddi, manevi yönden sarsmıştır. Küçük yaşına rağmen büyük kararlar alıp ve geçim sıkıntısını göz önünde bulundurarak kendini daha çabuk iş bulabileceğini düşündüğü Halkalı Baytar Mektebi’ne yazdırır ve buradan birincilikle mezun olur. Aldığı resmi eğitimler dışında Akif, çok bilgili bir insan olan babası Tahir Efendi’den ve din âlimlerinden de çeşitli eğitimler almıştır. Lisan eğitimine olan istidadı ve yatkınlığı dolayısıyla Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini kolayca öğrenmiş ve bu dillerin edebiyatlarına hâkim olacak kadar da ilerletmiştir.
Mehmet Akif’in toplumda bilinmeyen yönleri arasında sporcu kişiliği de bulunmaktadır. Çok iyi bir sporcu olan Akif, küçük yaşlarından itibaren güreş, gülle, koşma ve yüzme gibi birçok spor dalıyla ilgilenmiş ve özellikle güreş ve yüzme alanında kendisini geliştirmiştir. İstanbul Boğazı’nı birçok kez yüzerek geçmiştir.
Milli Şairimiz olarak benimsediğimiz Mehmet Akif Ersoy’u sadece edebi kimliğiyle tanımlamak eksik bir tanımlama olacaktır. Onun siyasi kimliği de en az edebi kimliği kadar etkili ve başarılarla doludur.
Namık Kemal’in ifadesiyle Akif, tam bir “Politika Şairliği” yapmıştır.
Baskıcı bir yönetimin hâkim olduğu istibdat dönemi sonrasında Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti ile tanışmış ve cemiyetin üyesi olmuştur. Cemiyet bünyesinde birçok çalışma içerisinde bulunmuş, özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusuna karşı savaşan Müslümanlara savaşmaması yönünde telkinlerde bulunarak başarılar elde etmiştir. Birinci Cihan Harbi’nin ilk yıllarında vazifeli olarak devlet tarafından heyetle Berlin’e gönderilmiştir. Burada müttefik olarak bulunan Almanya’nın İngiliz, Fransız ve Rus ordusundan esir düşen Müslümanları kamplarda ziyaret etmiştir.
Bunun yanında Eşref Kuşçubaşı’nın başkanlığını yaptığı Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde görev alarak Arabistan ve çeşitli bölgelere seyahatlerde bulunmuş, bölgede emperyalist güçlerin maşası haline gelen Arapların bağımsızlık hareketlerini ortadan kaldırmaya yönelik çeşitli tedbirlerin alınmasını sağlamıştır.
Milli mücadele dönemi içerisinde halka camilerde vaazlar vermiş, kürsülerde milli duyguları okşayan etkili söylemleriyle millet hafızasında uyuyan istiklal düşüncesini adeta ayağa kaldırarak Türk milletinin Milli Mücadele’ye desteğini sağlamıştır.
63 yıllık ömrünün 11 yılı çeşitli sebeplerle gitmek zorunda bırakıldığı Mısır’da vatana duyduğu hasretle, kalan yılları ise vatana yaptığı hizmetlerle geçmiştir.
Mehmet Akif, İslam dünyasında ve özellikle Anadolu insanları tarafından büyük bir teveccühe sahipti. Buna rağmen 27 Aralık 1936’da vefat ettiğinde devlet töreni yapılmamış, cenazesi birkaç yakınıyla ve çıplak bir tabutla Beyazıt’a getirilmiştir. Akif’in vefatını duyan üniversite öğrencileri hüzün içerisinde Beyazıt Camii’ne doğru yönelirken, kısa sürede kalabalık 10 binleri bulmuştur. Mehmet Akif’in cenazesine o dönemde devlet sahip çıkmamıştır fakat milli ve manevi duyguları yüksek üniversite öğrencileri orada hem devlet hem de millet olup cenazeye sahip çıkmışlardır. Ferit Kam’ın ifadesiyle Akif o gün, “Ayaklar altında ölüp omuzlar üzerinde yükseliyordu. Tarihte bir ilk olarak Akif, kefenin üzerine serilen ay yıldızlı bayrak ile toprağa gömülmüştü.
Ömrünü vatan topraklarının hürriyetine nezretmiş, Türk siyasi tarihinin belki de en zorlu yüzyılında cephe gerisinde büyük işlere imza atmış istiklalimizin nefesi, milli mücadelenin manevi komutanı, âlim ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy’u ve tüm şühedamızı rahmet, minnet ve dualarla anıyorum.
KAYNAKÇA
Çantay, Hasan BASRİ, Akifname, İstanbul: Ahmet Said Matbaası, 1966.
Düzdağ, M. Ertuğrul, Mehmet Akif ERSOY, İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1997.
Göçer, Güngör, “Mehmet Akif Ersoy ve İttihat Terakki Cemiyeti ile İlişkisi”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt 9, sayı 19, Haziran 2017.
Kuntay, Mithat Cemal, Mehmet Akif: Hayatı-Seciyesi-Sanatı-Eserleri, İstanbul: 1939.
Semiz, Yaşar, “Milli Mücadele ve Mehmet Akif”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayı 7, 2000.
https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-akif-ersoy Mehmet Akif Ersoy, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Erişim Tarihi: 10.03.2021)
Büyük Üstadı kaleminizden okuyarak müstefîd olduk. Kaleminize sağlık…