Almanya Ulusal Birliğini Kazanamasaydı Dünya Savaşları Ne Olurdu?
1871 yılında Almanya Bismark öncülüğünde ulusal birliğini kazanırken, mevcut güç dengesi de yeniden inşa ediliyordu. Viyana Kongresi’nde oluşturulan düzen değişmişti. Sonuçta kongre temelinden sarsılmıştı, şöyle ki; Fransa İhtilali’nde karşılaşılan ulusçuluk temelinde olan kavramlara yönelik alınan önlemler başarısız olmuştu. Bismark Almanyası, Fransa’nın elinde bulunan Alsas-Loren’i de doğrudan bir müdahale ile kendine katmıştı. Ancak bu noktada Fransa’nın öfkesini de kazanmıştı. Bu bağlamda Bismark’ın şahane diplomasisi ile birlikte; Rusya ve Avusturya, Almanya’nın Fransa’ya karşı en önemli iki ittifakıydı. Ancak II. Wilhelm ile birlikte Almanya’nın dış politikası, İngiltere’ye özenecekti. Dolayısı ile Rusya’nın Almanya için önemi, yerine denizaşırı sömürgesi olan İngiltere’nin önemini doğuracaktı. Ancak Rusya’nın Fransa ile olan ittifakı sonucu, Almanya’nın etrafı kuşatılacaktı. Sonuçta II. Wilhelm’in hegemonya ısrarı ile birlikte önce Weimar, sonra Hitler Almanyası ortaya çıkacaktı. Bu minvalde I. ve II. Dünya Savaşları yaşanacaktı. Aslında Viyana’da başlayacak tam entegrasyon ile birlikte, Almanya’nın hızlı yükselişi ve hızlı düşüşü de yaşanmayabilir ya da Bismark Alsas-Loren’de de diplomasiyi güdebilir veya da II. Wilhelm Bismark’ın dengesinin önemini küçümsemeyebilirdi. Sonuçta Hitler’de hiç çıkmamış olabilirdi. Belki I. ve II. Dünya Savaşları da yaşanmayabilirdi. Yine de Endüstri Devrimi ile gelişen yeni sömürgecilik, zaten küresel hegemonyayı sarmıştı. Uluslararasında güdülen çıkar her zaman ön plandaydı.
♣
Anahtar Kelimeler
Almanya, Viyana Kongresi, Bismark, II. Wilhelm, Fransa İhtilali, güç dengesi
♣
Nur Beliz ERDOĞAN YÜKSEL[1]
GİRİŞ
Fransa İhtilali ile birlikte gündeme gelen ulusçuluk kavramına yönelik tedirginlik, Viyana Kongresi’ni gerçekleştirmişti. Sonuçta herkesin kendisine yönelik gerekçeleri, daha doğrusu elinin altında bulunan sömürgeleri vardı. Dolayısı ile buna karşılık birtakım önlemler alınmıştı. Keza söz konusu kongrede devletlerin egemenlik haklarının dokunulmaz olduğuna ve sınırlarına müdahale edilemeyeceğine yönelik alınan karar bunun en temel örneğiydi. Ancak bu şekilde ciddi bir hata yapılmıştı.
Viyana Kongresi’nde göz ardı edilen bir husus vardı, şöyle ki; İhtilalin getirdiği kavramlar çoktan Avrupa’da yayılmıştı. Dolayısı ile kongrede toplanan devletlerin, devletlerin sınırlarına yönelik almış olduğu saygı duruşu kararı bumerang misali kendilerine dönecekti. İşte Almanya’nın ulusal birliğini kazanması böyle bir örnekti. Sonuçta Almanya’nın, özellikle altın çağını yaşadığı Bismark ile birlikte, ulusal birliğini kurması sonucu dünya siyaseti yeniden şekilleniyordu. Bu bağlamda Viyana Kongresi’nde oluşturulan güç dengesi sarsılmıştı. Keza Viyana Kongresi’nin temeli yerinden edilmişti, ulusçuluk kazanmıştı. Dolayısı ile Almanya küresel hegemonya yolunda başarı kazanmıştı. Bu noktada en önemli savaş sanayisini içeren Alsas-Loren bölgesinin de Almanya’da olması ve Endüstri Devrimi’nin getirdiği yeni sömürgecilik anlayışı ile birlikte, güç yarışı artmıştı.
Bismark çok akıllıydı ve Viyana düzenine katılmadan yeni bir güç dengesi arayışı ile çıktığı yolda, şahane diplomasisi ile ittifaklar kuruyordu. Fakat Bismark Almanyası’nda da çelişkiler vardı, üstelik Bismark Almanya’nın en önemli lideri olmasına rağmen onun da yapmış olduğu hatalar vardı ve bedeli ağır olacaktı. Keza II. Wilhelm’in gelmesi ile birlikte ideal Almanya’sı revizyonist bir değişime uğrayacaktı. İşte güç dengeleri bir kez daha yerinden edilecekti ve bu şekilde önce Weimar, sonra da Hitler Almanyası gündeme gelerek, durum I. ve II. Dünya Savaşları’na kadar gelecekti. Peki ya Almanya ulusal birliğini kurmasaydı ne olurdu? Dünya Savaşları gerçekleşir miydi, devletler Viyana’da başladıkları diplomasi sürecinde tam entegrasyon sağlayabilirler miydi? Yoksa herkesin hegemonya ve pasta yarışı zaten var mıydı? İşte bu çalışmada Almanya’nın ulusal birliğini kurmamış olma ihtimali değerlendirilecektir.
1. ALMANYA’NIN ULUSAL BİRLİĞİNE DOĞRU
İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya hegemon olduğu Avrupa siyasetinde; Fransız İhtilali’nin getirdiği doğal hak kavramları ve yeni siyaset, hoş karşılanmıyordu çünkü herkesin çıkarı ile çatışıyordu. Bu bağlamda Viyana Kongresi ile devletlerin egemenliklerine bir saygı duruşu(!) gerçekleştirilmişti. Amaç Fransa İhtilali ile gündeme gelen kavramların, liberalizm ve milliyetçiliğin önünün kesilmesiydi. Sonuçta herkesin sömürgelerinden duyduğu endişeleri vardı. Özetle bu noktada alınan önlemler yüzünden küçük ulusların sıkıntıya düşmesi gerçekleşiyordu.[2] Dolayısı ile bu ulusların kendi bağımsızlıklarını kazanmaları gerekiyordu. Onlar; ekonomik olarak yetersiz oluklarından, ulusal birliklerini kurma isteğindeydiler.
İşte böyle bir dönemde Almanya, Prusya yıkıldıktan sonra ulusal birliğini gerçekleştirmiştir. Keza aynı dönemde İtalya’nın da ulusal birliği kurulmuştu fakat Almanya’da olduğu kadar dengeleyici olmamıştı.[3] Almanya’nın ulusal birliğinin kurulması, Bismark öncülüğünde gerçekleşmişti ki Bismark’ın şahane diplomasisi o dönemin unutulmazlarındandı. Almanya’nın ulusal birliğinin sağlanması ile birlikte, uluslararasında istikrarın nasıl olacağı sorunsalı yeniden gündeme gelmiştir.[4] Keza bir devletin ulusal birliğini gerçekleştirmesi, onun komşularından başlayarak diğer devletlerle olan ilişkilerinin de nasıl şekilleneceğini gösterir.[5] Dolayısı ile Almanya’nın ulusal birliğine giden sürecin de önemi vardır ki bu süreç onun gelecekteki ilişkilerinin de ön koşuludur.
1.a. Bismark Diplomasisinde Fransa Aşağılanması: Ya olmasaydı?
1871’de Sedan Savaşı ile birlikte Fransızları yenen ve Katolik Birliği’ni de sağlayan Bismark, Almanya’nın ulusal birliğini gerçekleştirmişti.[6] Zaten bu noktada o dönemin en önemli savaş sanayisini içeren bölgeyi de almaları ile birlikte gelecekte Fransa’nın Almanya’ya olan öfkesini de inşa etmişti.[7] Bu bölge Alsas-Loren’di. Kömür ve çeliğin coğrafyasıydı ki burada Fransa’nın etkisi de çok önemliydi. Kısacası Fransa’nın bu bölgeyi tekrar kazanmak için yeni bir sebep oluşturmasına gerek kalmayacaktı. Ayrıca Almanya ulusal birliği kurarken I. Wilhelm’e, Fransızların Versay Sarayı’nda taç giydirmişti.[8] Dolayısı ile Almanya’nın Fransızları aşağılaması da söz konusu olmuştu. Böylece Bismark’ın ne var ne yok mücadele edildiğinin kanıtı da görülmüştü.
Alsas-Loren’in alınmasında ve Versay Sarayı’ndaki Fransız aşağılanmasında, Bismark’ın şahane diplomasisinin kullanılması gerekirdi, belki o zaman I. Dünya Savaşı’nın pimi çekilmemiş olacaktı. Fakat Dünya Savaşları’nda Endüstri Devrimi’nin yani sanayileşmenin etkisi de göz ardı edilmemelidir, sonuçta Almanya’nın ulusal birliğini kazanmasına kadar gelen dönemde dahi hegemonya sömürgelere göre şekillenmeye başlamıştı.[9] Dolayısı ile zaman sonra hammadde ihtiyacı da artacaktı. Bir başka deyişle sömürgecilik küreselleşmeye başlayacaktı, yeni pazarlar aranacaktı. Özellikle emperyalist Avrupa olumsuz etkilenecekti. Böylece Alsas-Loren’in mücadelesi de karışacaktı. Kısacası Bismark’ın Fransızları böylesine yenmesine rağmen güç yarışı kendini çoktan göstermişti. Sonuçta Almanya’nın bağımsızlık mücadelesi de bunun bir sonucuydu.[10] Belki de Almanya’nın bu şekilde birliğini kurması -kendi içerisinde çelişkileri de varken- sadece Dünya Savaşları’na giden süreci hızlandırmıştı.
2. BOZULAN VİYANA GÜÇ DENGESİ: ZAYIF ENTEGRASYON
Almanya her ne kadar ulusal birliğini kazanmış olsa da kendi içerisinde tam olarak bütünleşememiş bir haldeydi. Bu şekilde Bismark’ın Almanya iç meselelerine bir çözüm arayışı da gerçekleşmişti. Avusturya ve Alman ikiliği bu noktada dikkat edilmesi gereken bir husustu çünkü ikisi de aynı köktendi ki zaten Hitler’de bu şekilde ortaya çıkacaktı.[11] Sonuçta Fransa’nın eski müttefiki olan, yeni Almanya içerisine giren prensliklerinin de riski bulunmaktaydı. Ayrıca Alsas-Loren ve Versay üzerinden kışkırtılmış bir Fransa vardı, dolayısı ile risk dış politikanın da riskiydi. Böylece Fransa’nın etrafını kuşatarak ittifak arayışına giren bir Bismark ile Almanya dış siyaseti de şekilleniyordu.[12] Kısacası Bismark’ın var olan güç sistemine katılmaması sonucu yeni bir güç sistemi başlamıştı. Bu şekilde I. Dünya Savaşı’nın provaları gerçekleşiyordu.
Bismark öncülüğünde Alsas-Loren ile birlikte güçlü olan Almanya, ABD’den sonraki ikinci hegemon güç haline gelmişti. Dolayısı ile Viyana’da kurulmak istenen düzen de bozulmuştu. Keza Fransa’nın yenilgisi de çok önemliydi ki bu noktada Fransa’nın yeni arayışları da olmuştu. Fransa kendisini deniz aşırı sömürgeler ile toparlamak istemişti. Viyana düzeninin bozulması ile birlikte Avusturya’nın da politikaları şekillenmişti. Avusturya Balkanlar üzerinden bir siyaset yürütmek istemişti, aslında gayesi kendini ispatlamaktı. Bu noktada Bismark’ın Rusya ile olan olumlu ilişkilerinin de sonuçları Osmanlı üzerinden görülmüştü. Rusya Osmanlı’nın en büyük tehdidi haline gelmişti. [13]
İşte Almanya’nın ulusal birliğini kazanması ile birlikte I. ve II. Dünya Savaşları’nın köşe taşları oluşmaya başlamıştı. Bir başka deyişle, kaçınılmaz sona doğru giden bir süreç başlamıştı. Aslında bütün bunların sebebi, Viyana’da belirlenen stratejiler ve alınan kararlar sonucunda gerçekleşmişti. Yani, ihtilalin getirdiklerinin göz ardı edilmesi ve aynı zamanda devletlerin sınırlarına müdahale edilmemesine yönelik alınan saygı duruşu(!) kararı; Almanya’nın ulusal birliğinin gerçekleşmesine ve dolayısı ile iç politikasının da şekillenmesine ve Hitler’in çıkmasına, hegemon güçlerin yön değiştirmesine ve yeni yönlerinde girdikleri çatışmalara (Rusya ve Osmanlı çatışması), kısacası I. ve II. Dünya Savaşı’nın gerçekleşmesine neden olmuştu. Bir başka deyişle Viyana Kongresi’nde bahsedilen Avrupa Ahengi, kendi içerisindeki entegrasyonu sağlayabilseydi, I. ve II. Dünya Savaşı’na giden süreç yaşanmayabilirdi.
-
II. WİLHELM İNŞASI: HİTLER
II. Wilhelm ile birlikte Almanya, deniz aşırı sömürgelere yönelmek istemişti.[14] Konjonktürel gerçeklik söz konusu olursa, II. Wilhelm haklıydı. Çünkü konjontürde güçlü devletlerin varlığı için sömürge şartlanmıştı. Dolayısı ile II. Wilhelm, İngiltere siyasetini izlemekteydi ve Rusya ittifakını çok da önemsememekteydi. Kısacası Bismark ve II. Wilhelm’in politikası çatışıyordu, Bismark Rusya ile olan ikili ilişkilere önem veriyordu ki bu noktada Rusya’nın Fransa ile kuracağı olası bir ittifaktan çekiniyordu.[15] Yani Rusya Almanya’nın yumuşak karnıydı ve eğer Fransa ile Rusya arasında bir ittifak gerçekleşirse, bu Almanya’nın etrafının kuşatılması demekti. Keza Bismark bu minvalde ittifaklar geliştirmişti ve zaten Almanya’nın ulusal birliğini kurma yolunda da buna yönelik davranmış, Fransa’yı yalnızlaştırmıştı. Hatta bu noktada Avusturya ile de ittifak kurmuştu. Hâlbuki Avusturya’ya da savaş açabilir, birleşme isteyebilirdi. Ancak Avusturya kolay bir yem de değildi, dolayısı ile Rusya kadar önemliydi. Ancak bu durum Hitler’in de çıkmasına da neden olacaktı.
Dolayısı ile Bismark’ın korkusu gerçekleşmiş, II. Wilhelm’in dışladığı Rusya Fransa’ya yanaşmıştı. Ek olarak Wilhelm İngiltere gibi olmak istiyordu ancak İngiltere ile çıkarları da çakışıyordu, çünkü İngiltere en büyük emperyalist rakipti.[16] Yani izlenen politika çok yanlıştı. Kısacası, Almanya’nın ulusal birliğinin kurulmasıyla birlikte oluşacak yeni dengede kalıcılık sağlanabilseydi ya da II. Wilhelm kendisini dizginleyebilseydi; I. Dünya Savaşı yaşanmayabilirdi. Avrupa’da barış, oluşan yeni güç dengesi ile korunabilirdi ya da Bismark’ın Avusturya ve Rusya’yı yanında tutma çabası olmasaydı I. Dünya Savaşı çok daha erken yaşanabilirdi. Sonuçta Hitler tüm Alman ulusunu birleştirme gayesindeydi eninde sonunda Avusturya ile olan bu ikili yapıdan şikâyet edecekti.[17]
3.a. Yeni Bir Savaş İstemeyen Küresel’in Sessizliği: Yatıştırma Politikası
Almanya’nın kuruluş sürecindeki olumsuzluklara, Fransa’nın aşağılanmasına ve içerideki milli birliğin sağlanmasına, yönelik ittifak arayışı ile telafisi de II. Wilhelm ile elden kayıp gitmişti. I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Almanya’nın kinlendirdiği Fransa kinini kusmuştu. İmzalanan Versay Anlaşması ile birlikte Almanya sıkıntıya girmişti.[18] Alsas-Loren’i de kaptırmıştı. Üstelik öyle bir hale gelinmişti ki artık ekonomileri de enflasyonun yoğunluğu altında çökmüştü. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da kurulan bu çökük ekonominin yeni adı artık Weimar Cumhuriyeti idi.
1929 yılında dünyanın içine düştüğü ekonomik kriz ile birlikte Versay Anlaşması’nı da kaldıramayan Weimar, Hitler’e teslim oldu.[19] Hitler Versay Anlaşması’nı yok sayıp, içinde bulundukları durumdan dolayı yabancıları suçladı ve iktidara geldiği zaman Weimar’ı Hitler Almanya’sı yaptı. Bu şekilde ordularını büyüten Hitler’e küresel dünyanın da bir sessizliği gerçekleşiyordu ve sadece uzlaşı çağrıları yapılıyordu.[20] Çünkü yeni bir savaş yaşanmak istenmiyordu. Böylece Hitler’e yönelik bir yatıştırma politikası görülüyordu.[21] Ancak Hitler çoğu yeri işgal ediyorlardı, bu noktada Avusturya’yı da işgal etmişlerdi.[22] Son olarak Polonya’yı işgal eden Hitler’e artık bir dur demek gerekmişti, böylece II. Dünya Savaşı patlak vermişti.[23] Hitler nerede ise tüm Avrupa’yı işgal edecekti. Belki en başında Hitler durdurulsa idi, II. Dünya Savaşı da çıkmayabilirdi.
SONUÇ
Sonuçta en başta Fransa İhtilali ile birlikte görülen emperyalist tedirginlik olmamalıydı çünkü küçük uluslar zorla karşılaşmışlardı. Dolayısı ile Almanya böylesine yükselip, böylesine düşmeyebilirdi. İşte Viyana’da devletler, kendi çıkarlarına yönelik hareket etmekten ziyade entegrasyonu sağlayabilmek için diplomasiyi kalıcı hale getirebilselerdi belki I. Dünya Savaşı’na giden süreç yaşanmayabilirdi. Ancak Viyana Kongresi en başından zayıf kalmıştı, çıkarlara göre çizilmiş sınırlara olan saygı duruşu zaten bir çelişkiydi çünkü sorun çıkmaması imkânsızdı.[24]
Yine de Almanya özelinde spesifik olarak görmek gerekirse; Bismark aceleci davranmasaydı ya da Alsas-Loren’deki Fransa etkisini de göz ardı etmeseydi, kendi birliğini taçlandırabilirdi. Sonuçta Almanya’ya katılan küçük prensliklerin Fransa müttefiki olduğu gerçeği de varken, Bismark Fransa’yı boş yere kinlendirmişti. Bir başka deyişle; Bismark’ın şahane diplomasisi; Almanya ulusal birliğini kurarken, Alsas-Loren’de de gerçekleştirilmeliydi. Akabininde II. Wilhelm Bismark’ın Rusya ile olan ittifakındaki dengeyi görmeliydi. Eğer görseydi Rusya Fransa’nın yanına geçmeyebilir, Almanya da en önemli müttefikini kaybetmeyebilirdi. Keza II. Wilhelm, emperyalist çıkarlar doğrultusunda hegemonya istemeseydi yaşanan küresel ekonomik krizde de Almanya Weimar olmayabilirdi ya da Hitler’de çıkmayabilirdi.
Her şeye rağmen Viyana ile II. Dünya Savaşı’na kadar gelen ulus devlet anlayışında görülmektedir ki; devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği küresel sistemde işbirliği ve entegrasyonun sağlanması zaten yeterince zordur. Sonuçta ne ilerleyen küreselin, ne de milliyetçilik duygusu ile güdülen çıkar çatışmasının bir molası vardır… Şu an I. ve II. Dünya Savaşı gibi topyekûn bir savaşın çıkması ne kadar zorsa (Dehşet Dengesi), devletlerin güç yarışının durması da o kadar zordur. Kısacası Almanya’nın ulusal birliğinin kurulması ya da kurulmaması üzerinden görülen şey Viyana Kongresi’nin başarısız ahengi olsa da; sonuç, ileriye ya da geriye atardı belki ancak, değişmeyecekti. Çünkü kongre ile birlikte toplanan Avrupa hegemonyası, barışın sürekliliğinden ziyade; çıkarlarının temelinde toplandığından, Dünya Savaşları’nın da önüne zaten geçilemeyecekti; sadece ittifaklar biçim değiştirecekti.
KAYNAKÇA / REFERANSLAR:
AKSOY M. & AKKANAT S., “Versay Antlaşması’nın, Hitlerİktiara Gelişi Üzerindeki Etkisi Üzerine Tarihsel Bir Değerlendirme”, Darbeler ve Tepkiler(Edt. Betül K. Yerdelen), E-Kitap, 15 Temmuz 2017: Divan Kitap, ss. 132-140.
DOĞAN N., “Almanya’nın Avrupa’daki Konumuna Teorik Yaklaşımlar: Almanya’nın Yeniden Birleşmesinden 20 Yıl Sonra Bir Değerlendirme”, Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi, 1(1), 2011, ss. 1-19.
EKİNCİ O., “Kültürün İlhakından İlhakın Kültürüne: Almanya İle Avusturya’nın Birleşmesi(Anschluss)”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22(3), 2018, ss. 1603-1630.
HOCAOĞLU D., “Laisizm/Laikçilik ve ‘Kültür Savaşı’: II”, Yeniçağ Gazetesi: 10 Şubat 2008, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/laisizmlaikcilik-ve-kultur-savasi-ii-2514yy.htm, (ET: 21/01/2021).
HOLOKOST A., “Polonya’nın İşgali, Güz 1939”, https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/invasion-of-poland-fall-1939, (ET: 21/01/2021
ÖZDAL B. & JANE M., “La Der Des Ders’in Uluslararası Sistemin Yapısına Etkileri”, Akademik Bakış, 7(14) Yaz 2004, ss. 215-246.
SANDER O.,”Endüstri Devrimi ve Sonuçları: Alman ve İtalyan Ulusal Birlikleri” bs.12, İmge Kitabevi: Ankara 2003, ss. 217-224.
-
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dördüncü Sınıf Öğrencisi ↑
-
Örneğin gümrük vergilerinin uygulanması Viyana savunmanın çeşidiydi. ↑
-
Sonuçta İtalya’nın ulusal birliğinin kurulmasında dahi Prusya’nın dışsal bir faktörü vardı çünkü Prusya, Avusturya ve Fransa ile çatışıyordu. ↑
-
Oral Sander, “Endüstri Devrimi ve Sonuçları: Alman ve İtalyan Ulusal Birlikleri” , Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e(Haz. Melek Fırat vd.), bs.12, İmge Kitabevi: Ankara 2003, s. 222. ↑
-
Nejat Doğan, “Almanya’nın Avrupa’daki Konumuna Teorik Yaklaşımlar: Almanya’nın Yeniden Birleşmesinden 20 Yıl Sonra Bir Değerlendirme”, Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi, 1(1), 2011, s.3 ↑
-
Durmuş Hocaoğlu, “Laisizm/Laikçilik ve ‘Kültür Savaşı’: II”, Yeniçağ Gazetesi: 10 Şubat 2008, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/laisizmlaikcilik-ve-kultur-savasi-ii-2514yy.htm, (ET: 21/01/2021). ↑
-
Oral Sander, a.g.e. ↑
-
Metin Aksoy & Salih Akkanat, “Versay Antlaşması’nın, Hitlerİktiara Gelişi Üzerindeki Etkisi Üzerine Tarihsel Bir Değerlendirme”, Darbeler ve Tepkiler(Edt. Betül K. Yerdelen), E-Kitap, 15 Temmuz 2017: Divan Kitap, s. 134. ↑
-
Oral Sander, Endüstri Devrimi ve Sonuçları:Globalleşme Dönemi”, a.g.e., s. 207. ↑
-
“Endüstri Devrimi ve Sonuçları:Emperyalizm”, a.g.e., ss. 225-226. ↑
-
Oral Sander, Oral Sander, “Endüstri Devrimi ve Sonuçları: Alman ve İtalyan Ulusal Birlikleri”, a.g.e., ss.223-224. ↑
-
s.221. ↑
-
s. 224. ↑
-
“Endüstri Devrimi ve Sonuçları:Emperyalizm”, a.g.e., ss. 228-229. ↑
-
“İngiltere’nin Sömürge(Deniz) Üstünlüğü: Üçlü Anlaşma”, a.g.e., ss.258-259. ↑
-
s. 255-256. ↑
-
Hitler’in Avusturya ve Almanya olarak ayrı ittifaktan ziyade, Almanya ile Avusturya’nın tek bir çatı altında toplama isteği vardı. Oğuzhan Ekinci, “Kültürün İlhakından İlhakın Kültürüne: Almanya İle Avusturya’nın Birleşmesi(Anschluss)”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22(3), 2018, s. 1605. ↑
-
Metin Aksoy & Salih Akkanat, a.g.e., s. 134. ↑
-
A.g.e., ss. 135-136; Oral Sander, “Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı”, a.g.e., s. 406. ↑
-
Oğuzhan Ekinci, a.g.m., ss. 1610-1611. ↑
-
s. 1621. ↑
-
s. 1608. ↑
-
Holokost Ansiklopedisi, “Polonya’nın İşgali, Güz 1939”, https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/invasion-of-poland-fall-1939, (ET: 21/01/2021). ↑
-
Barış Özdal & Murat Jane, “La Der Des Ders’in Uluslararası Sistemin Yapısına Etkileri”, Akademik Bakış, 7(14) Yaz 2004, ss. 226. ↑