Çeviri

Amerika Afganistan’ı Terk Ediyor, Yerini Bölgesel Jeopolitika Alıyor

Muhtemelen, birden fazla oyuncunun dahil olduğu, tarihsel olarak çok daha normal bir küreselliğe dönüş olacak.

16 AĞUSTOS 2021

Graham E. Fuller
Çeviri: Zuhal YILMAZ

Rejimin çöküşünün amansız mantığı ivme kazanırken, Kabil’deki hükümetin nihai sonu yakındı. Ülkenin dinamiklerine uzun süredir aşina olan birçok gözlemciden çok mevcut politikacılar için sürpriz olmuşa benziyor. İzlemesi hoş olmayacak, ancak Washington’un Afganistan’da sürdürdüğü son derece gerçekçilikten uzak hırsları ve zayıf politika uygulaması göz önüne alındığında bu kaçınılmazdı. Ne yazık ki, tüm girişime ilişkin bu daha karanlık, ancak daha makul görüşler, medyamız tarafından uzun zamandır büyük ölçüde bastırıldı.

Neo-emperyalist neo-muhafazakarların tümü, Amerika’nın ayrılışının ve ardından Kabil hükümetinin çöküşünün, dünyadaki bir süper güç olarak Amerikan “güvenilirliği” için derinden yıkıcı olduğunu savunuyorlar. Bu görüşün altında yatan ideoloji, elbette, Birleşik Devletler’in her yerde küresel polis olarak hizmet etmesi gerektiği ve bunu yapmamanın bir zayıflık ve gerileme işareti olduğu şeklindeki aziz tanımdır.

Bu düşünce çizgisinin gerisine gidildiğinde: Amerika’nın daha derindeki zayıflığının açık göstergesi, yerel ve jeopolitik anlamda genel gerilemesidir; Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hegemonyasını sürdürme konusunda bir fantezi balonu içinde yaşadığına dair artan bir uluslararası inanç var. Afganistan’daki 20 yıllık ABD askeri varlığı, somut hedeflere yönelik ciddi bir somut ilerleme göstermiş olsaydı, bu bir şey ifade ederdi. Ancak neo-muhafazakarlar, hegemonyanın körü körüne peşinde koşup para savurmaktan her zaman memnundurlar, imparatorluklar mezarının kalbinde olsalar bile.

İnsani düzeyde, elbette, Afganların yeni bir Taliban hükümeti altında nasıl bir kaderle karşılaşacağı gerçekten önemli. Afgan halkı, 1978’den bu yana, önce Afgan komünistlerinin bir iç darbesi, ardından Sovyet işgali, sonraki yıllarda ABD destekli mücahit gruplar tarafından Sovyetleri kovmak için verilen savaşlar, müteakip yıllar boyunca tekrarlanan savaş ve askeri müdahaleler altında acı çekiyor. Bunları mücahitlerin iç savaşı takip etti ve Taliban sonunda ulusal düzeni ve disiplini yeniden kurarak sert ve hazır bir adaletle netice sağladı.

Ancak Washington’ın gerçekte Afganistan’a odaklanmasının Afganlar için daha iyi ve daha eşitlikçi bir toplum kurmakla çok az ilgisi var. Amerikan işgalinin görünürdeki dürtüsü, sözde El Kaide’nin Afganistan’daki varlığını yok etmekti. Ancak Amerikan istilasının ve uzun süreli işgalin en derinlerde yatan nedeni, Orta Asya’da, Rusya ve Çin sınırlarında belirgin şekilde askeri ve jeopolitik bir dayanak oluşturmaktı. Bu hırs hiçbir zaman açıkça dile getirilmedi, ancak tüm bölgesel güçler tarafından açıkça anlaşıldı. Amerikan işgalinin “ulus inşa edici ve insancıl” yönleri, Washington’un jeopolitik emellerini örtmek için büyük ölçüde vitrin süslerinden ibaretti. Bu hırslar, Amerikan neo-muhafazakarlar ve liberal müdahaleciler arasında tam olarak ölmüş değil.

Beğenin ya da beğenmeyin, yeni “Amerikan sonrası jeopolitiğinin” kilit bir özelliği, birden fazla oyuncunun dahil olduğu, tarihsel olarak çok daha normal bir küresel duruma dönüş olacağıdır. Ve bu durumda, birden fazla oyuncu Afganistan’ın geleceği üzerinde en büyük etkiye sahip olacak, muhtemelen daha iyisi için. Gerçek şu ki, Amerika Birleşik Devletleri’nin düşman olarak gördüğü üç ülke – İran, Rusya ve Çin – aslında Afganistan’ın geleceği için Washington ile aynı ana hedefleri paylaşıyor: 1-istikrar 2-dökülmesine, cihatçılığa son vermek. Ancak bu ülkelerin üçü de Afganistan ve Orta Asya’daki Amerikan müdahalesine ve egemenliğine şiddetle karşı çıkıyor.

Başka bir çağda yaşasaydık Taliban bu komşu ülkelerin görüşlerini pek önemsemezdi ama bugün Orta Asya farklı bir yer. Afganistan paramparça ve Taliban’ın sosyal politikaları ne olursa olsun, ülkeyi asgari düzeyde refah ve barışa kavuşturmaları gerekiyor. Özellikle Çin, Afganistan’ın geleceğine yardımcı olacak en büyük siyasi ve ekonomik güce sahip. Afganistan, Çin’in Cengiz Han’ın günlerinden beri hiç olmadığı kadar ekonomik bağlantı sahibi bir Orta Asya’nın yeniden yaratılmasında Orta Asya’daki 1 Kuşak 1 Yol girişiminin iddialı ve vizyoner planında yer alıyor. Çin, Taliban’ın istikrarı sürdürmesini sağlamak ve yalnızca Sincan’da değil, aynı zamanda Kafkaslar ve Orta Asya’da Rusya’yı ve Şii İran’ın güvenliğini de etkileyen radikal hareketlere herhangi bir destek vermekten kaçınmak için büyük çaba sarf edecektir, ki bu Sünni cihat ideolojisinin başlıca hedefi.

Bu devletlerin hiçbiri – İran, Çin veya Rusya – ABD’nin kendisini askeri olarak Orta Asya’nın kalbine yerleştirdiğini görmek istemiyor ve dolayısıyla Washington’un bu işgalde bocaladığını görmekten mutlu. ABD’nin askeri etkisi Orta Asya’nın kalbinden kaldırıldığında, müreffeh ve istikrarlı bir Afganistan herkesin çıkarına olacaktır.

Pakistan bir tür vahşi kart olmaya devam ediyor, ancak Pakistan’ın baskın çıkarı, Afganistan ile olan doğu sınırının güvenli ve dostane kalmasını sağlamak. Özellikle Pakistan’ın batı komşusu Hindistan, İslamabad için en büyük stratejik tehdidi oluşturduğundan beri. Pakistan, her iki sınırda da düşmanca güçlere müsamaha gösteremez. Kabil ile düzgün çalışma ilişkilerini sürdürmek için ne gerekiyorsa yapacaktır. Ve elbette Çin, 1 Kuşak 1 Yol girişiminde kilit bir bağlantı olarak Pakistan’ın desteğine sahip. Pakistan, Taliban hareketinin Peştun faktörüne de dikkat etmelidir; ne de olsa Doğu Pakistan’da Afganistan’dakinden daha fazla Peştun var. Ve yeniden canlanan Peştun milliyetçiliği, İslamabad’ı da sürekli endişelendiriyor.

Washington, 20 yıl süren beceriksiz işgalin ardından Afganistan’dan yenilgiyle ayrılarak yaralarını sarmak zorunda kalacak, ancak maliyetli ve kaybetmeye mahkum politikasında ısrar edemeyecek. Ve ancak bir aptal, Avrasya’nın uçsuz bucaksız bölgelerinde Rusya ve Çin’in ve hatta İran’ın jeopolitik gücünü savuşturmaya çalışabilir. Ayrıca Washington, hegemonyasını dünya çapında askeri araçlarla empoze etmeye çalışırken, Moskova ve Pekin diplomatik rotada çalışıyor ,hem de çok daha büyük bir başarıyla.

Afganistan’da Taliban’ın egemen olduğu bir hükümetin doğası ne olabilir? Söylemesi zor, ancak bu kişiler, seyahat eden, dünyayı gören ve diğer birçok hükümetle iş yapan yeni nesil Taliban liderleri. Sürgünleri sırasında bir şeyler öğrenmiş olmaları umulur; esasen gayrimüslim güçlerin oluşturduğu uluslararası bir çevrede yaşamak gerçeğini kabul etmekten başka seçenekleri yok. Ve eğer Taliban sosyal politikaları Amerikalıların hoşuna gitmiyorsa, aynı bağlamda Suudi Arabistan’ı da düşünmek isteyebilirler. Elbette Riyad ve Suudi parası Washington’da Taliban’ın yaratamayacağı kadar büyük bir etkiye sahip görünüyor.

Başkan Biden, 20 yıl sonra nihayet Afganistan’daki ABD kanı ve hazinesi üzerindeki tıkaçları kapatma konusunda en azından bir miktar övgüyü hak ediyor. Umarım bu, Washington’un jeopolitik düşünürlerinin Amerikan gücünün yeni sınırları hakkında daha büyük bir gerçekçilik başlangıcının işaretidir. Ve Amerikan çıkarlarını gerçekten neyin oluşturduğuna dair çok daha mütevazı bir vizyona ihtiyaç var.

Zuhal Yılmaz

Küresel Siyaset Merkezi'nde çevirmen

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir