AVRUPA’NIN KIVILCIMI FRANSA
27 Haziran’da Fransa’nın başkenti Paris’te 17 yaşındaki Cezayir asıllı bir genç olan Nael Merzouk’un trafik polisinin dur ihtarına uymamasının ardından öldürülmesi sonrası salı günü başlayan gösteriler ülke gündemini ve uluslararası medyayı oldukça meşgul etti. Protestoların şiddetinin artmasından ötürü 45 bin kolluk kuvveti görevlendirildi. Kolluk kuvvetlerinin yetersiz kaldığı durumlarda Fransa Yönetimi özel komando birliklerini sahaya sürdü. Yüzlerce mağaza yağmalandı, yüzlerce araç yakıldı ve yangın çıkarıldı. Peki olayların bu kadar şiddetlenmesinde ki sebep veya sebepler nelerdi? Şimdi gelin başlıklar altında bu dinamikleri uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi disiplinleri dahilinde değerlendirmeye çalışalım.
Fransa, Göçmen, Sokak ve Banliyö
[1]Azınlıklar, bir ülkede yaşayan ve birbirlerine müşterek ırk, dil, din, kültür bağları ile ve kendilerini, o ülkede yaşayan çoğunluğa nazaran bu bakımdan farklı hisseden gruplardır.
Klasik devletler hukuku kapsamında azınlıkların himaye edilmesi konusu, iki dünya savaşı arası ve sonrasında azınlıkların himayesini sağlarken kolektif hakların üzerinde Birleşmiş Milletler özellikle durmuştur. Özellikle Fransa’nın demografik yapısı, çeşitli milletlerin varlığı yadsınamaz bir gerçek. Çoğunluğunun Afrika ve Ortadoğu’dan olan Fransız vatandaşı göçmenlerin özellikle Fransa’nın sömürdüğü ülkelerden oluşan azınlığın yüzdesel oranı %10 ila %12 civarında olduğu gösteriliyor. Bu rakam Fransa nüfusuna nazaran oldukça ciddi bir rakam olmakla beraber Fransa’da doğurganlığın göçmenlerde daha fazla olması bu yüzdeliğin ilerleyen yıllarda daha da artacağını bizlere göstermektedir. Bu durum Fransa’da göçmen olmayan Fransız vatandaşlarını tedirgin etmekte. Öte yandan göçmenlerin Fransız vatandaşı olup yıllardır süregelen ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeleri de onları huzursuz etmektedir. Bu durumu kendi lehlerine çevirecek bir yapı olan banliyö yapısının içinde olmaları, kutuplaşmaya zemin hazırlayan en büyük etkenlerden biridir. Fransız sistemine adapte ve entegre edilmeyen veya edilemeyen göçmenler bu yerlerde gettolaştı. Sistemden yeterince pay alamayan, hayatlarına ve geleceklerine dair umudunu yitirmiş göçmenlerin sayısı son yıllarda oldukça arttı.
Fransa tarihine bakınca Fransızlar bir şeyleri değiştirmek istediklerinde veya onaylamadıkları zaman haklarını sokaklarda aramışlardır. 1789’da başlayan ateş 1968 öğrenci hareketi ile başlayıp daha sonra işçi sınıfının da dahil olup fabrika kapattırmaya kadar giden eylemleri beraberinde getirmiştir. 2018’de ise “sarı yelekliler” olarak devam eden protestolar ve daha 2-3 ay öncesine kadar emekli maaşları ile ilgili protestolar, şu an yaşadığımız olayın bir benzeri ise 2005’te olmuştu fakat sadece banliyö ile sınırlı kalmış idi. Şu ana kadar yaşanan protestolar ise ülke çapında OHAL’i gündeme sokacak kadar büyük olmamıştı. 2017 yılında Fransa’da gerçekleşen terör eylemlerinden sonra bir yasa tasarısı kabul edildi bu yasa tasarısında ise polisin inisiyatif hakları oldukça genişletildi. İlaveten olaylar sırasında yağmanın fazla olmasının sosyo-ekonomik gelir adaletsizliğine dayanmasının etkin bir faktör olduğunu bizlere göstermektedir. Bu olay aslında göçmen ve 2. sınıf muamelesi gören kuşaktan kuşağa geçen bir öfkenin ve de günümüzde çok önemli bir yere sahip sosyal medya gücünün önemiyle birlikte organize bir şekilde örgütlenmeyi göstermiş oldu. Protestolarda yaş skalasının 14-15-16 yaşlarına kadar inildiğini sosyal medya gerçeği ile anlayabiliriz. Olayın görüntülerinin sosyal medyada paylaşıldıktan hemen sonra çığ gibi büyüyen protestolar ile sosyal medyanın gücünü anlayabiliriz. Ancak olaya Fransa sömürgeci bir devlet olduğu için şu an bunları yaşıyor dememiz hakikatten çok uzak ve yanlış yorumlama olur…
Entegrasyon, Fransa ve Avrupa’da Yükselen Sağ
Olayın temellerinde gizlenen asıl gerçeğin, düzenli, düzensiz ve Fransa vatandaşlığı almış azınlık grupların entegre edilememesi, sistem kurulup sistematik bir şekilde adapte olamaması, aksine banliyö dediğimiz gettolaşmış yerler bu kıvılcımların başlıca nedenleri olarak görülüyor. Fransa’nın sömürge tarihi kanlı bir tarihe sahip evet, ancak aynı şekilde İngiltere’nin hatta Hollanda’nın bile sömürge tarihinde çok kanlı bir geçmişe sahip olduğunu biliyoruz ancak böyle bu kadar şiddetli bir protesto örgüsüne Avrupa’nın hiçbir ülkesinde tanık olmadık. Nedeni ise o ülkelerde yaşayan, vatandaşlık alan göçmenlerin sisteme entegre ve adapte edilmesidir. Gettolaşmanın varlığı toplumsal güvenliği tehlikeye atıyor. Fransa bugün bunu yaşıyor kısmi olarak Belçika’da aynı şekilde ancak; Almanya, İngiltere veya Hollanda’da bu kadar büyük ölçekli protestoların olmamasının ve toplumsal güvenliğinin tehlikeye atılmamasının en temel nedeni sisteme entegre edilmiş olmasıdır.
Göçmenler tarafından bu olaylar yaşanırken öte yandan Avrupa’da azınlıkta olan radikal grupların popülasyonunu sosyal medyanın etkisi ile; islamofobi ve mülteci karşıtlığını son dönemde bu alanda da görüyoruz. Geçen yıl İtalya’da aşırı sağ partinin kazanması, Hollanda hükümetinin mülteci sorunundan çıkan taban krizi ile anlaşamayıp düşmesi, İngiltere hükümetinin tutucu ve sağcı politikaları, Almanya’da ki sağcı partinin Anti-Türk yaklaşımları gibi örnekler Avrupa’daki sağın yükselmesini bizlere göstermektedir. Ancak bu baskıcı politikalar tarih tekerrürden ibarettir sözünü akıllara getiriyor. Baskıcı politikaların doğurmuş olduğu şiddet şiddeti doğurur argümanını yakın bir zamanda Avrupa’da gerçek bir toplumsal güvenlik sorununu yaratabileceği düşünülüyor. Konumuza dönecek olursak Fransa’daki protesto ve olayların diğer Avrupa ülkelerine yansıması entegre sistemin diğer ülkelerde ki uygulanışı, sistemin işleyişi bakımından zarar vermeyecek gibi duruyor. Ancak sağın yükselişi bu konuda sorunların çözümü yerine daha da fazla sorun çıkartacak gibi gözüküyor. Sorunu sorun çözme metodu ile uygulamak bizlere özellikle Fransa’da ki son genel seçimlerde sağ partinin oylarının arttığını göstermekte. Şu an bireysel olarak sağ şiddeti yaratan sağ hareketleri, ilerleyen dönemde kitlesel şiddetlere dönüşebilir. Sorunları şiddet yöntemleri ile çözmeyi benimseyen radikal adımlar atmayı hedefleyen sağ ideolojiler Avrupa’nın geleceğini özellikle Fransa’nın geleceğini önemli ölçüde etkileyecektir. Fransa’nın göçmen genç kitlesinin de nüfus oranı dikkate alındığında toplumsal kutuplaşmanın artacağı ve toplumsal, kitlesel güvenliğin zarar göreceği aşikar. Gelecek dönemde Avrupa’da ki göçmen politikalarına dayalı sağ kutbun sorunlarını daha çok konuşacağız gibi görünüyor…
YAZAR: Burak Can Çelik
Kaynakça
*Kamu Yönetimi Ansiklopedisi Siyaset Bilimi (Yakup Özkaya,Veysel Erat,Emre Savut,Yahya Demirkanoğlu) Birinci Basım 2022 Atlas Akademik Basım Yayın
*Kısa Avrupa Tarihi-John Hirst Çeviren:Mihriban Doğan 2.Baskı 2013 Say Yayınları
Azınlık(Fr.Minorite:İng.Minority) s.41 ↑