Ekonomi, Kalkınma ve İç Savaş
Ülkelerin Ekonomik ve Kalkınma Düzeyleri Tek Başlarına Bir İç Savaş Yaşanmasına Sebep Olabilir mi?
İnsanlar hayatta kalma mücadelesi verirken yaşadıkları ve bağlı oldukları ülkenin en çok ekonomik koşullarından etkilenmektedirler. İyi ekonomik koşullar, sosyal ve toplumsal hayatı olumlu bir şekilde etkileyip refah düzeyinin artmasına sebep olurken, kötü ekonomik koşullar insanların çaresizce isyanına ve çatışmalara sebep olmaktadır. Ekonomik koşulların kötüleşmesi hızlı bir şekilde gerçekleşiyorsa ülkede kalkınmanın da tam olarak yerleşmediği söylenebilir.
Kalkınmanın yani sosyal ve toplumsal yaşantının gelişmiş ülkeler seviyesine yükseltilme çabaları başarılı ise, kötü ekonomik koşullar altında halkın hızlı bir isyanı söz konusu olamaz. Ekonomik durumun kalkınma ile olan doğrudan ilişkisi halkın kriz anlarında nasıl ve ne kadar bir sürede tepki vereceğini ölçebilecek bir ilişkidir.
İç savaşlar, iki ya da daha fazla tarafın birbiriyle uyuşmaması ve bu uyumsuzluğun sonucunda çatışmaya dönüşme temelidir. İç savaşlar yaşanılan bölge ve zaman açısından farklılık gösterseler de ortak nedenleri bulunmaktadır. İç savaş nedenleri olarak sıralayabileceğimiz bu nedenler arasında genel kabul gören “ekonomi” nedeninin altında birçok dinamik yatmaktadır.
Gelir eşitsizliği, işsizlik oranları, istikrarsız politikalar gibi durumlar insanları, zaman içerisinde iç savaşın ilk adımı olan isyanlara yönlendirmektedir. 20. yüzyıl sonlarında kendini gösteren ve binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan iç savaşlar, genel itibariyle etnik bakımdan karışık ya da yoksul ülkelerde görülmektedir. Dünyanın her yerinde çeşitli sebeplerle örnekleri görülse de, en acı olayları yansıtanlar Afrika kıtası içerisinde gerçekleşmiştir.
Kapitalist sistemin 16. yüzyılda var olup, kurumsallaşmasını 19. yüzyılda tamamlamış olması, insanların sürece alışmalarının ve ekonominin değerinin artmasına sebep olmuştur. Ekonomik gelişmelerin ve uluslararası bağımlılığın artması, adaletin sekmesine neden olmuştur diyebiliriz. Kapitalist sistem içerisinde kendine ekonomik açıdan haksızlık yapıldığını hisseden gruplar, birbirlerine ya da hükümete bunu net şekillerde ifade edebilirler. Ekonomik koşulların yetersizliği, insanları suça teşvik edebilmektedir.
Kişi başına düşen milli gelirin azalması ile iç savaş riski artmaktadır. İnsanlar, ekonomik koşulların kötülüğünü öne sürerek çekilen zorlukları dile getirebilirler. Ancak bu durumun insanlara cazip gelmesi ve yaşanılan zorlukların zirveye ulaşması ile önce isyana sonra çatışmaya doğru giden bir süreç yaşanmaktadır. Nasıl ki ekonomik problemler isyana yol açıyorsa, ani şekilde büyüyen bir isyan dalgası da ekonominin iyileşmesini zorlaştırmaktadır. Çünkü bu karmaşa sürecinde yatırımcılar ve işveren sayıların da oldukça azalma görülmektedir.
Kapitalist sistemin temel dinamiklerinin insanlara farklı yansımaları da bulunmaktadır. Herkesin yaşam standartlarının daha da yükselmesi gibi isteklerinin bulunması, nadir de olsa iç savaşa sürükleyen bir gerilimin yaşanmasına neden olabilir. Ancak bu insan üzerinden verilen örneğin devletlere yansıması daha muhtemel bir durumdur. Devletler de aynı şekilde bu sistem içerisinde daha iyi koşullara ulaşmayı amaçlayarak ekonomide riskli politikalar uygulayabilmektedir. Riskli politikaların halka yansıması ise her zaman olumlu sonuçlarla karşılanmamaktadır.
İnsan merkezli geniş bir kimliklendirme yapılan ülkeler, gelişmişlik düzeylerine göre farklılık göstermektedir. Az gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkeler olarak adlandırılan bu devletlerin temel ayrım noktası kalkınmalarıdır. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için amaç kalkınmanın sağlanması iken, gelişmiş ülkeler sürdürülebilir kalkınmayı amaçlamaktadır.
Tarihte ekonomik gelişmişlik ile kalkınmanın tanım olarak karıştırılması söz konusu olsa da sosyal ve kültürel alandaki gelişmeler de ülkelerin gelişmişlik düzeyinde oldukça etkilidir. Kişi başına düşen milli gelir, ekonomik gelişmişliğin bir göstergesi iken kalkınma için yeterli bir gösterge değildir. Çünkü ekonomik açıdan gelişen ama adaletsiz dağılım, siyasi istikrarsızlık ve suç oranlarının artışı gibi nedenlerden dolayı toplumsal problemleri çözüme kavuşturamayan devletler mevcuttur.
Devletlerin ellerinde bulundurdukları kaynakları verimli kullanamaması kalkınmanın önündeki en büyük engeldir. Bir devlet için en büyük kaynak ise insandır. İnsanların sorunlarına çözüm bulamamak, gelişmişlik düzeyini kısıtlamaktadır. Kısıtlanmış insanlar ve toplumsal sorunların neticesinde, kalkınma ihtiyacından doğan isyan hareketleri görülebilmektedir.
Ekonomik yetersizlikler sonucu yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan insanların son umudu silah olabilmektedir. İşsizliğin artışı, milli gelirin düşmesi, adaletli bir dağılımın olmaması, insanların silahlı gruplara katılımını kolaylaştırmaktadır. Silahsız bir şekilde sesinin duyulduğunu hissetmeyen gruplar, bu şekilde kendilerini duyan ve dikkate alan bir kitlenin olduğunu düşünmektedir. Ayıca bu silahlı grup içerisinde daha iyi yaşam şartları olacağını ve kendilerini siyasi olarak da ifade edebileceklerini düşünmektedirler. Suç olarak algılanmayan bu durumun en büyük sebebi ekonomik sorunlar olarak düşünülse de kalkınmanın da buradaki önemi büyüktür.
Ayrıca iç savaş riskinin azalması için, bir ülkenin ekonomisini iyi yönetmesi, kaynaklarını iyi kullanması ve gelir dağılımında adaletli olması gerekmektedir. Bu sistemin sendelemesi ve korunamaması durumunda insanların isyanla başlayan gerilim dolu hareketliliği başlamaktadır. Ulusal ekonomik gücün toplumsal sorunları arttırması, kalkınmanın da zayıf olduğunu göstermektedir.
BM Çevre Programı’nın verileri, dünyadaki iç savaşların yüzde 40 kadarının doğal kaynaklar için verilen mücadele sebebiyle gerçekleştiğini açıklamıştır. Doğal kaynakların ekonomideki getirisi ve bazı ülkelerin sadece doğal kaynaklar sayesinde ekonomisini nasıl ayakta tuttuğuna bakılırsa, ekonomik krizlerin halkı ne kadar isyana sürükleyebileceği açıktır. Etnik, dini ya da mezhepsel çatışmalara nazaran, günümüzde ekonomik temelli iç çatışmaların yıkıcı sonuçları daha fazladır.
Son olarak, ekonomik problemler bir ülkeyi tek başına iç savaşa sürükleyebilmektedir. Ancak ekonomik problemler adı altında gerçekleşen birçok dinamikle beraber gerçekleşmektedir. İnsanlar iyi koşullar altında birbirlerinin farklılıklarını kabullenirken ekonomik kriz anlarında gruplaşarak birbirlerini dışlayabilmektedir. Bu durum insanların hem devlete hem de birbirlerine karşı ne kadar hassas bir ilişkileri olduğunu ve bu ilişkide ekonomi temelinin büyük rolünü yansıtmaktadır.
Cemile Yaşar