Köşe Yazısı

“İskandinav Dengesi”nin Fay Hattında Stratejik Zekâ

Şempanzeler, söz konusu şey koalisyon oluşturmak olduğunda; potansiyel destekçilerine güzelleme, süsleme, yiyecek veya seks sunma yöntemlerini deneyerek anlaşmazlıklarda üstün gelme amacı güderler. İnsan stratejisinin temel özelliklerinin, zaman ve mekan değişkenlerinin denkleme dahil edildiği varyantta dahi aynı kaldığı ileri sürülmektedir. Öyle ki, bu temel; bahsi geçen özelliklerin şempanzelerde bile bulunabildiği klişelerdir. Vücut ağırlığının %2’sini kapsayan ancak vücut enerjisinin %20’sini tüketen insan beyni, sürdürülebilirliği böylesine maliyetli bir özlüğü yaşatmak için, zorlu fiziksel koşullarda sağ kalıp, karmaşık sosyal ortamlarda karşılıklı etkileşimlerin bir sonucu olarak hayatta kalma yöntemleri geliştirecek bir evrimsel süreç geçirmiş olmalıdır. Bu sürecin sonucu olarak isimlendirilen stratejik zeka, işbirliği potansiyeli ve anlaşmazlığın sınırları konusunda sezgilere sahip olmak gibi becerileri geliştirmiş ve uluslararası sistemdeki politik hamlelerin başarısını etkileyen kritik parametreler haline getirmiştir. Şempanzeler bu stratejik zekayı kullanırken, karıncalar her ne kadar çalışkan olarak bilinseler de; stratejik zekadan yoksun bir şekilde “dur durak bilmez saldırganlık” politikası ile hareket ederler. Höllbroder ve Wilson’ın yazdığı gibi: “Karıncaların elinde nükleer silahlar olsaydı, herhalde dünyayı bir haftada yok edebilirlerdi.” Bugün Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu konusunda takınacağı tutum ise, işbirliği potansiyeli ve anlaşmazlığın sınırları konusundaki sezgilerinin düellosu olacak. Şempanzenin stratejik zekasını kullanmayı seçmek mi, karıncanın koşulsuz ileri hareketini kullanmak mı?

Tarafların seçimleri, Schelling’e göre değişken toplamlı bir oyunun içinde belirlenirken, Rapoport’un; “kavga yerine oyun” olarak nitelendirdiği etkileşim de budur. Ankara’nın, Helsinki veya Stockholm’e zarar vermek gibi bir arzusunun bulunması, güncel durumda söz konusu olmamakla birlikte stratejik zekanın gerekliliklerine de uygun görünmemektedir. Ankara’nın açıklamaları ise, bu sürecin statik değil dinamik bir modelin ürünü olduğunu açığa çıkarıyor. Sürecin başında, iki ülkenin terör örgütlerine olan desteğini kesmesini isteyen Ankara, sürecin kısa süreli devamında Türkiye’ye uygulanan ambargoların kaldırılmasını talep etti. Finlandiya ve İsveç’in bugüne dek Türkiye’ye yönelik politikaları (absürt sebeplerle uygulanan yaptırımlar, terör örgütlerine yapılan yardımlar ve teröristlerin söz konusu topraklarda barındırılması gibi), müttefiklik meselesinin derinlemesine sorgulanmasını gerektirmekle birlikte Türkiye’nin NATO’daki veto kullanımı yetkisiyle birlikte bir pazarlığı doğurmaktadır. Bu durumda rakibin fayda fonksiyonlarının bilgisi (alt ve üst pazarlık noktaları) ve maximin analizi elzem görünmektedir. Böyle bir enformasyon yoksunluğu ise, oyuncuların geçmiş davranışlarına dayalı bir stereotip tespiti veya karşılıklı teklifler yoluyla birbirlerini test ettikleri bir süreci doğurabilir. Türkiye’nin bu pazarlık sürecindeki isteklerinin sınırları; Avrupa Birliği, mülteci sorunu ve KKTC’ye kadar dayanabilir düzeyde görünmese de, sürecin dinamizmi ve Moskova etkisi, dengelerin değişim hızını artırabilir.

Finlandiya ve İsveç, güvenliklerini; tarafsızlıkta arama sürecinden çıkıp kompleks ilişkiler ağının kapısını aralıyor. Ukrayna’daki uçak seslerinin ardından Finli ve İsveçli vatandaşlar, NATO’ya katılım konusundaki desteklerini keskin bir şekilde artırırken; Moskova için Stockholm ve Helsinki, düşman ülkeler olmasa da dost olmayan ülkeler arasındaki listelerde yerini almaya başladı. Önümüzdeki sorulardan bazıları: “İskandinav dengesi”nin bozulması Avrupa’nın güvenliğini nasıl etkileyecek, Washington’ın politikası Moskova’nın jeopolitik sınırlarını ne kadar zorlayacak, Arktik’in erime hızı bölge dinamiklerinin değişim hızına ne kadar yaklaşacak ve Türkiye’nin teoride erişebileceği maximinin pratikteki yansımaları neler olacak? Şempanzelerin grand stratejisi ile karıncaların şiddetli odağı olan besin ve alan mücadelesi arasında yapılacak seçimler, yukarıdaki soruların cevaplanması konusunda karar alıcıları zorlayacak. Kazanan ise, belki bir taraf; belki de Nash’in de söylediği gibi, “her taraf” olacak.

Şempanzeler, söz konusu şey koalisyon oluşturmak olduğunda; potansiyel destekçilerine güzelleme, süsleme, yiyecek veya seks sunma yöntemlerini deneyerek anlaşmazlıklarda üstün gelme amacı güderler. İnsan stratejisinin temel özelliklerinin, zaman ve mekan değişkenlerinin denkleme dahil edildiği varyantta dahi aynı kaldığı ileri sürülmektedir. Öyle ki, bu temel; bahsi geçen özelliklerin şempanzelerde bile bulunabildiği klişelerdir. Vücut ağırlığının %2’sini kapsayan ancak vücut enerjisinin %20’sini tüketen insan beyni, sürdürülebilirliği böylesine maliyetli bir özlüğü yaşatmak için, zorlu fiziksel koşullarda sağ kalıp, karmaşık sosyal ortamlarda karşılıklı etkileşimlerin bir sonucu olarak hayatta kalma yöntemleri geliştirecek bir evrimsel süreç geçirmiş olmalıdır. Bu sürecin sonucu olarak isimlendirilen stratejik zeka, işbirliği potansiyeli ve anlaşmazlığın sınırları konusunda sezgilere sahip olmak gibi becerileri geliştirmiş ve uluslararası sistemdeki politik hamlelerin başarısını etkileyen kritik parametreler haline getirmiştir. Şempanzeler bu stratejik zekayı kullanırken, karıncalar her ne kadar çalışkan olarak bilinseler de; stratejik zekadan yoksun bir şekilde “dur durak bilmez saldırganlık” politikası ile hareket ederler. Höllbroder ve Wilson’ın yazdığı gibi: “Karıncaların elinde nükleer silahlar olsaydı, herhalde dünyayı bir haftada yok edebilirlerdi.” Bugün Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu konusunda takınacağı tutum ise, işbirliği potansiyeli ve anlaşmazlığın sınırları konusundaki sezgilerinin düellosu olacak. Şempanzenin stratejik zekasını kullanmayı seçmek mi, karıncanın koşulsuz ileri hareketini kullanmak mı?

Tarafların seçimleri, Schelling’e göre değişken toplamlı bir oyunun içinde belirlenirken, Rapoport’un; “kavga yerine oyun” olarak nitelendirdiği etkileşim de budur. Ankara’nın, Helsinki veya Stockholm’e zarar vermek gibi bir arzusunun bulunması, güncel durumda söz konusu olmamakla birlikte stratejik zekanın gerekliliklerine de uygun görünmemektedir. Ankara’nın açıklamaları ise, bu sürecin statik değil dinamik bir modelin ürünü olduğunu açığa çıkarıyor. Sürecin başında, iki ülkenin terör örgütlerine olan desteğini kesmesini isteyen Ankara, sürecin kısa süreli devamında Türkiye’ye uygulanan ambargoların kaldırılmasını talep etti. Finlandiya ve İsveç’in bugüne dek Türkiye’ye yönelik politikaları (absürt sebeplerle uygulanan yaptırımlar, terör örgütlerine yapılan yardımlar ve teröristlerin söz konusu topraklarda barındırılması gibi), müttefiklik meselesinin derinlemesine sorgulanmasını gerektirmekle birlikte Türkiye’nin NATO’daki veto kullanımı yetkisiyle birlikte bir pazarlığı doğurmaktadır. Bu durumda rakibin fayda fonksiyonlarının bilgisi (alt ve üst pazarlık noktaları) ve maximin analizi elzem görünmektedir. Böyle bir enformasyon yoksunluğu ise, oyuncuların geçmiş davranışlarına dayalı bir stereotip tespiti veya karşılıklı teklifler yoluyla birbirlerini test ettikleri bir süreci doğurabilir. Türkiye’nin bu pazarlık sürecindeki isteklerinin sınırları; Avrupa Birliği, mülteci sorunu ve KKTC’ye kadar dayanabilir düzeyde görünmese de, sürecin dinamizmi ve Moskova etkisi, dengelerin değişim hızını artırabilir.

Finlandiya ve İsveç, güvenliklerini; tarafsızlıkta arama sürecinden çıkıp kompleks ilişkiler ağının kapısını aralıyor. Ukrayna’daki uçak seslerinin ardından Finli ve İsveçli vatandaşlar, NATO’ya katılım konusundaki desteklerini keskin bir şekilde artırırken; Moskova için Stockholm ve Helsinki, düşman ülkeler olmasa da dost olmayan ülkeler arasındaki listelerde yerini almaya başladı. Önümüzdeki sorulardan bazıları: “İskandinav dengesi”nin bozulması Avrupa’nın güvenliğini nasıl etkileyecek, Washington’ın politikası Moskova’nın jeopolitik sınırlarını ne kadar zorlayacak, Arktik’in erime hızı bölge dinamiklerinin değişim hızına ne kadar yaklaşacak ve Türkiye’nin teoride erişebileceği maximinin pratikteki yansımaları neler olacak? Şempanzelerin grand stratejisi ile karıncaların şiddetli odağı olan besin ve alan mücadelesi arasında yapılacak seçimler, yukarıdaki soruların cevaplanması konusunda karar alıcıları zorlayacak. Kazanan ise, belki bir taraf; belki de Nash’in de söylediği gibi, “her taraf” olacak.

Mustafa Ozveren

Küresel Siyaset Yazarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir