İstanbul’un Fethi
İstanbul’un Fethi
İstanbul (Konstantiniyye) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir, ne güzel emirdir. Onu fetheden ordu, ne güzel ordudur (Kulat, 2001). İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu hadisi, Müslüman devletlerin hükümdarları tarafından çok önemsenmiştir. İstanbul, tam 28 defa kuşatılmıştır (Dağdeviren, 1991, s. 30). Osmanlı Devleti de İstanbul’u fethetmek için birçok defa teşebbüste bulunmuştu. Yıldırım Bayezid, İstanbul’u dört kez kuşatmış, ancak hiçbirinde başarılı olamamıştı. II. Mehmed’in babası II. Murad da İstanbul’u kuşatmış, fakat o da önceki hükümdarlar gibi İstanbul’un fethinde başarılı olamamıştı. Babasından sonra yönetime gelen II. Mehmed, fetih için kararlıydı. Manisa’da sancak beyi olarak geçirdiği yıllarda fethin planını yaptığı düşünülmektedir.
II. Mehmed’in fetih için yaptığı hazırlıkların başında Rumeli Hisarı gelmektedir. Rumeli Hisarı’nı, denizden gelecek yardımları önlemek için Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına yaptırmıştır. Hisarın inşası dört ayda tamamlanmış, içine dört yüz yeniçeri konulmuştu (Ünal, 1968, s. 8). II. Mehmed’in çizimi kendisinin yaptığı Şahi topları da Macar Urban tarafından dökülmüştür. Komşu devletlerle antlaşmalar yapılıp kuşatma sırasında saldırma riskleri ortadan kaldırılmıştır. Kuşatma öncesinde Bizans tarafında da hazırlıklar yapılmıştır. Bizanslılar, bin yıllık surlarını güçlendirmiş, Haliç’e zincir çekmişlerdir. Aynı zamanda önceki kuşatmalarda da olduğu gibi Haçlılardan yardım talebinde bulunmuşlardır. Ayrıca Bizanslıların Rum Ateşi de denen Grejuva adında bir savunma araçları da vardır. Kızgın kömür, kükürt ve ziftten oluşan bu karışım su üzerinde dahi yanabilme özelliğinden “âteş-i bahrî” adıyla da anılmıştır (Özcan, 1991).
1453 yılının nisan ayına gelindiğinde hazırlıklar tamamlanmıştı. 19 Nisan günü ilk genel taarruz başlamıştı. Taarruza başlayan bu birlikler Bizanslıların ok, top ve Rum ateşleriyle geri püskürtüldü. Karada çarpışmalar devam ederken Osmanlı kadırgaları da Haliç ağzında çekilen zincir civarında beklemekteydiler. Bu sırada üçü Cenovalı dört gemi, şehrin açıklarına gelmişlerdi. Osmanlı donanmasındaki kadırgalar, bu gemileri görünce taarruza geçtiler. Ancak düşman gemileri yüksek oldukları için yeterli etkiyi yaratamıyorlardı. O sırada çıkan lodos rüzgârının da etkisiyle bu dört gemi Osmanlı donanmasını atlatarak Haliç’e girmiş ve liman ağzında bulunan Bizans gemilerine katılmıştı (Dağdeviren, 1991, s. 33). Bu durum, kuşatmanın kaldırılmasını isteyen devlet erkânı için bir fırsattı. Nitekim ısrarlarını devam ettirdiler. Lakin II. Mehmed kararlılığını sürdürüyordu. Kuşatmayı kaldırmadı ancak savaşa yeni bir soluk getirmesi gerekiyordu. Haliç dışında pasif kalan donanma için yaptığı planı devreye soktu ve Galata sırtından gemileri Haliç’e indirtti. Osmanlılar, bunu tahta parçalarını yağlayarak gemileri üzerinden çekmek suretiyle başarmışlardır (Uzunçarşılı, 2011, s. 485). II. Mehmed, gemileri Haliç’e indirerek seyyar köprü yapımını sağlamış, Haliç surlarını kuşatmada gerekli top ve askerleri surlara yaklaştırmıştır. Gemilerin karadan yürütülmesinin kuşatmaya yeni bir boyut kazandırdığı şüphesizdir. Bu gelişmelerin ardından 9 Mayıs günü ikinci bir taarruz düzenlendi. Bu taarruzda Türkler açılan gediklerde ve sur tepelerinde göğüs göğüse çarpışmaya başlamışlardır. Ancak yine güçlü Bizans savunması tarafından geri püskürtülmüşlerdir. 28 Mayıs’a kadar top atışları devam etti. Artık açılan gedikler onarılamayacak kadar genişlemiş, müdafiler yorgun düşmüştü. Bizans’a son kez elçi yollanıp teslim olun çağrısı yapıldı. Ancak İmparator, direnmekte kararlıydı ve teslim olmadı. 29 Mayıs günü yapılan tüm saldırılar netice vermişti. İstanbul düşmüştü. Yüzyıllardan beri Müslüman komutanların hayalini süsleyen Fatih unvanı, II. Mehmed’in eline geçmişti. Fetih sayesinde II. Mehmed kendini bir dünya imparatorluğunun sahibi görmüş, mutlak ve sınırsız bir iktidar kazanmıştır (İnalcık, 2003). Savaş kazanıldıktan sonra askerlere üç gün yağma süresi verildi. Sonrasında Fatih’in emriyle bu yağma sonlandırıldı. İstanbul artık ölü bir şehirdi, Fatih Mehmed, onu tekrar siyâsî ve iktisâdî bir imparatorluk merkezi yapmak için büyük bir enerjiyle çalıştı (İnalcık & Unan, 1988, s. 215). Savaştan sonra, Bizans ve Osmanlı tarafında efsaneler türemiştir. Osmanlı tarafındaki bu efsanenin adı Ulubatlı Hasan olmuştur. Bu kişi, gerçekte olmamasına karşın halk arasında efsaneleşmiştir (Malumatfurusorg, 2018).
Kaynakça
Dağdeviren, S. (1991). İstambul’un Fethi Üzerine. 2(2), 30-34.
İnalcık, H. (2003). MEHMED II. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-ii adresinden alındı
İnalcık, H., & Unan, F. (1988). Fatih Sultan Mehmet Tarafından İstanbul’un Yeniden İnşaası. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 3(0), 215-226.
Kulat, M. A. (2001). İstanbul’un Fethini Müjdeleyen Hadisin Değerlendirilmesi. Diyanet Dergi: https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=16186 adresinden alındı
Malumatfurusorg. (2018). Ulubatlı Hasan’a İlişkin Hurafeler ve Köşe Yazarları. Malumatfuruş : https://www.malumatfurus.org/ulubatli-hasana-iliskin-hurafeler-ve-kose-yazarlari/ adresinden alındı
Özcan, A. (1991). ÂTEŞ-i RÛMÎ. TDV İslâm Ansiklopedisi: https://islamansiklopedisi.org.tr/ates-i-rumi adresinden alındı
Uzunçarşılı, İ. H. (2011). Osmanlı Tarihi (Cilt 1). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Ünal, T. (1968). İstanbul’un Fethi . İslam Medeniyeti Dergisi, 1(10), 7-10.