Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, uluslararası alanda yer alan yüzlerce sivil toplum kuruluşlarından yalnızca birisidir. Günlük yaşantımızda sivil toplum örgütlerinin yeri ve etkisi büyüktür bu nedenle bu kurumlar hakkında özellikle geçmişleri, barındırdığı kişileri, fonları, faaliyetleri, destek aldığı kurumların faaliyetlerini yeterince incelemek mühimdir çünkü bu araştırmalar sonucu edineceğimiz bilgiler ışığında bu örgütlerin isimlerinin veya amaçlarının faaliyetleriyle ne denli örtüştüğünü görebilir ve analiz edebiliriz. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü adı gibi uluslararası bir sivil toplum kuruluşudur ve birçok ülkeye de nüfuz edebilme yetisine sahiptir ancak gerçekte ne kadar bir uluslararası bir örgüt olabilme amaçlarına ulaşabilmişlerdir ya da kimsenin bilmediği ücra köşelerde de amaçları gibi bilgi edinme ve basın özgürlüğünü gerçekleştirebilmişler midir yoksa belli başlı ülkelere mi odaklanmıştır? Devletlerin egemenliğini aşabilen bir örgüt olarak Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü bu hakkı ne kadar doğru şekilde kullanmıştır? Maddi ve manevi arkasında olan kurumlar ve geçmişleri ne kadar temiz? Bir kurumun tarafsız olabilmesi için bağışçılarının da tarafsız olması gerekmektedir ve bu nedenle Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün tarafsızlığını incelemeye çalışacağım çünkü basın özgürlüğü ve gazetecilik için en önemli normlardan birisi de tarafsızlıktır. Tarafsızca her ülkeyi eleştirmeye mi odaklanmıştır yoksa basın özgürlüğünü savunmak ve hükümetlere baskı kurmak hedeflerinin altında siyasal bir ajanda mı gizlidir? Gizliyse bu sır perdesini biraz aralamak gerekmektedir ki içinde bulunduğumuz uluslararası konjonktürü daha iyi anlayabilelim.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün Ortaya Çıkışı
Soğuk savaş dönemi ile yeni bir çağ başlamıştır ve özetle bu çağda büyük güçler artık askeri güç ile hedeflerini gerçekleştirmek yerine daha az riskli ve karlı olan yollarla ülkelere baskı kurmayı tercih etmiştir. Bu kurumların neler olduğunu anlatmaya çalışacağım. Bir yanda Sovyetler Birliği’nde askeriyenin ve askeri kurumların fazlasıyla hissedildiği sosyalist militarizm ve diğer yanda Batı’nın kapitalist güçlerinde var olan askeri kurumların ve askerlerin yeterince halk tarafından hissedilmediği ve bilinmediği kamu militarizmi diğer adıyla gizli militarizm, peki ABD gibi süper bir güç militarizmi gösterişli bir şekilde kullanmadan küresel emellerini nasıl gerçekleştirebilirdi? Elbette kurulan uluslararası, ulus üstü, hükümetler arası ve sivil toplum kurumlarıyla desek yanlış olmaz. BM, NATO ve IMF gibi kurumlarla uluslararası ilişkileri belirli kurallara bağlayan ve kuralları kendisi belirleyen ABD herhangi bir askeri güç kullanımını barış veya kurallara uygun diyerek uluslararası toplumu ve hükümetleri kendilerine düşman dedirtmemek içindir ya da askeri zorba bir devlet statüsünü kazanmamak içindir. Belki de ABD ile ters düşen ülkelerin, ideolojik olsun çıkar çatışması olsun böyle ülkelerde oluşan siyasi veya ekonomik zararların sebebi bu görünmez eldir? Aynı şekilde Avrupa’nın büyük güçleri de bu militarizmi gizlemişler ve askerlerin görevlerini büyük oranda ulus üstü ve uluslararası örgütlere devretmişlerdir ve bunun en güzel örneği Almanya’dır. 2. Dünya savaşından sonra militaristleşmesi engellenen Almanya bu açığını AB gibi bir kurumla, özellikle istihbarat açığını ve hükümetlere baskı aracı eksiğini de sivil toplum kurumlarıyla kapatmaya çalışmıştır. İngiltere ve Fransa’da elbette bundan geri kalmamak zorundalardır. Elbette yüzlerce Sivil Toplum Kuruluşları arasında gerçekten iyi niyetli ve insanlığa hizmeti öngören amaçlayanlarda vardır ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünü de ilk başta tarafsız olarak ele alacağım yani temel bilgilerini, hakkında bilinenleri ya da bilinmesi çok kolay olan bilgilerini vermekle başlayacağım.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Nedir ?
Sınır Tanımayan Gazeteciler (Fransızca: Reporters sans frontières), Paris kökenli basın özgürlüğünü savunan uluslararası sivil toplum kuruluşudur. Robert Ménard, Rony Brauman ve gazeteci Jean-Claude Guillebaud tarafından 1985 yılında kuruldu. Jean-François Julliard 2008 yılına kadar genel sekreter olarak görev yaptı. İngiliz muhabirler organizasyondan bahsederken sıklıkla Fransızca ismini, Reporters sans frontières ve baş harflerini, RSF kullanırlar.[1] Paris’te bulunan Sınır Tanımayan Gazeteciler, Birleşmiş Milletler, UNESCO, Avrupa Konseyi ve Uluslararası Frankofoni Örgütü ile istişare statüsüne sahip bağımsız bir sivil toplum kuruluşudur. Dışişleri, Brüksel, Washington, Berlin, Tunus, Rio de Janeiro ve Stockholm gibi on şehirdeki bürosu ve 130 ülkede muhabir ağı vardır. [2] Kendilerini sitelerinde şöyle sunmaktadırlar: İfade ve bilgi özgürlüğü her zaman dünyanın en önemli özgürlüğü olacaktır. Gazeteciler, gerçekleri bildirmek, suiistimalleri kınamak ve kamuoyunu uyarmakta özgür olmazlarsa, çocuk-asker sorununa nasıl karşı koyalım, kadın haklarını nasıl savunalım, çevremizi nasıl koruyalım? Bazı ülkelerde işkenceciler, medyada bahsedildikleri anda acımasız eylemlerini durdururlar. Diğerlerinde, yozlaşmış politikacılar, araştırmacı gazeteciler faaliyetleriyle ilgili uzlaşmacı detaylar yayınladıklarında yasadışı alışkanlıklarını terk ediyorlar. Yine başka yerlerde uluslararası medya dikkatini ve kameralarını olaylara odakladığında katliamlar engelleniyor. Herhangi bir demokraside bilgi özgürlüğü esastır, ancak dünya nüfusunun yaklaşık yarısının özgürce bildirilen haberlere ve bilgilere erişimi yoktur. İfade ve bilgi özgürlüğü, özgürlüklerin ilk ve en önemlisidir. Gazetecilerin gerçekleri bildirmek, kötüye kullanımlara dikkat çekmek ve halkın vicdanına hitap etmek konusunda özgür değilse, sivillere karşı zulümle nasıl mücadele edebiliriz, çocuk askerlerin trajedisiyle başa çıkabilir, kadın haklarını savunabilir veya çevremizi nasıl savunabiliriz? İşkencecilerin medya hakkında konuşmaya başladıklarında işkencecilerin işkence yapmayı bıraktıkları ülkeler var ve araştırmacı gazeteciler uzlaşmacı bilgiler yayınladıklarında yozlaşmış siyasetçiler gölgeli uygulamaları terk ettiler.[3] Ayrıca bunlarla beraber sitelerinde, her gün basın yayınlarını ve Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Arapça ve Farsça (ve genellikle Çince, Portekizce ve Rusça gibi diğer dillerde) dünyadaki bilgi özgürlüğü durumu ve bunların nasıl ihlal edildiğini bildirdikleri ve uluslararası medyadaki açıklamaları, kamuoyunun farkındalığını artırdıklarını ve liderleri hem bireysel davalar hem de genel konular açısından etkilediklerini yazıyorlar. Özetle Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, bilgi ve basın özgürlüğünü savunan ve teşvik eden uluslararası sivil toplum kuruluşudur. 4 gazeteci tarafından, 1985’te Paris’te kuruldu. Birleşmiş Milletler, UNESCO, Avrupa Konseyi ve Uluslararası Frankofoni Örgütü’nde danışman statüsündedir. 10 farklı ülkede büroları ve 130 farklı ülkede muhabir ağları bulunmaktadır. Aldıkları fonlardan ve arka plan desteklerinden sonraki en önemli dayanakları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesi olan ‘Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir.’’ Cümlesidir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Faaliyet Alanları
İnternet sansürleri, yeni medya ve tehlikeli alanlara atanan gazetecilere maddi, mali ve psikolojik yardım sağlamaktır. RSF, 2008 Pekin Olimpiyatları sırasında protestoları ile Çin’de kendini belli etti; Afrika’da, 2009 yılında Eritreans’a yayın yapan tek bağımsız radyo istasyonu oluşturularak; Haiti’de, Ocak 2010 depreminden sonra bir medya destek merkezi oluşturdu ve daha yakın zamanlarda Suriye’de gazetecilere ve blogculara eğitim sağladı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Görevleri
Bilgi özgürlüğüne yapılan saldırıları sürekli olarak dünya çapında izlemek, Bu saldırıları medyada kınamak, Sansür ve bilgi özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik kanunlarla mücadele etmek için hükümetlerle iş birliği içinde hareket etmek, Zulüm görmüş gazetecilere ve ailelerine manevi ve mali yardım ve Savaş muhabirlerine, güvenliği arttırmak için mali yardım sunarlar.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Etkileri ve Etkinlikleri
Endeksler yoluyla devletleri ifşa etmek Haberler yoluyla karar alma mekanizmalarına yönelik kitlesel farkındalık oluşturmak Protestolar yoluyla gazetecilere destek sağlamak, durumu duyurmaktır. Dünyadaki basın özgürlüğü durumu, gazetecilere uygulanan şiddet, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi ve spesifik konular hakkında raporlar hususlarında kamuoyunu bilgilendirmektir. Hükümet ve halk ilgisini harekete geçirmek Gazetecilere uygulanan şiddetten hükümetleri caydırmak Esir alınan gazeteciler hakkında dayanışmak ve destek toplamak Tehlikeli durumlardan korumak için gerekli mühimmatın sağlanması Fiziksel ve/veya dijital zararların önlenmesine yönelik eğitimler Güvenlik Destek hatları Hukuksal destek Hükümetlere ve örgütlere baskı oluşturmak BM Güvenlik Konseyi’nin 1738 ve 2222. Kararlarıdır.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Gerçekleri
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, eylemleri ve duruşları itibariyle birçok şüpheyi bünyesinde topladı. Özellikle komünist hükümetleri eleştirmeye, ifşa etmeye odaklanan RSF aynı performansı Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere gibi büyük demokratik Batı devletleri üzerinde sergilememiş ve bu devletlerdeki basın ihlallerini görmezden gelmiştir. Peki neden böyle olabilir? Neden bazı devlet ve hükümetler üzerine yoğunlaşan RSF, büyük Batı devletlerine bulaşmamaktadır? Bunun sebebi acaba onlardan yardım almaları hatta bizzat onlar tarafından yönetilmeleri olabilir mi? Hipotezimizde bununla ilgiliydi ve bunu kanıtlamaya çalışalım.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Fonları
Şirketler
- Finansal hizmetler şirketi American Express, 7 gün 24 saat hizmet veren ücretsiz bir Press SOS telefon hattı ile gazetecilerin ihtiyaçlarını sağlayarak RSF’yi desteklemektedir.
- Sigorta şirketi April International, sorunlu alanlar da dahil olmak üzere dünyanın her yerinden serbest gazetecilere ve fotoğrafçılara ayrıcalıklı bir oranda sigorta sağlayarak RSF’yi destekliyor.
- Reklam ajansı BETC, reklam kampanyalarını oluşturmakta ve sunmaktadır.
- Uzun süreli bir RSF ortağı olan perakendeci FNAC, basın özgürlüğü kitapları için 100 RSF fotoğrafını ücretsiz olarak pazarlıyor.
- Baskı yönetim şirketi Koryo, fotoğraf kitaplarını üretmelerine yardımcı oluyor.
- Guide du Routard yayıncısı, yıllık güncellenen seyahat rehberlerinde RSF alanı sunuyor.
- Kitap dağıtıcısı Interforum Editis, RSF’nin fotoğraf kitaplarını özel perakende satış mağazalarına, kitapçılara, hipermarketlere ve çevrimiçi satıcılara ücretsiz olarak dağıtır.
- Magnum Photos ajansı, basın özgürlüğü koleksiyonları için 100 RSF fotoğraflarından en iyi fotoğrafları sunarak destekliyor.
- Gazete ve dergi satıcısı Maison de la Presse, RSF’nin fotoğraflarını ücretsiz olarak satmaktadır.
- Gazete ve dergi satıcısı Magpress, RSF’nin fotoğraflarını ücretsiz olarak satmaktadır.
- Toplu taşıma reklam alanı satıcısı Media Transports, fotoğraf kitaplarını ve farkındalık artırma kampanyalarını tanıtmak için onlara yer açıyor.
- Gazete Kiosk zinciri Mediakiosk, fotoğraf kitaplarını ve farkındalık artırma kampanyalarını tanıtmak için onlara reklam alanı sağlıyor.
- Otobüs durağı reklamı ve billboard şirketi JCDecaux, fotoğraf kitaplarını ve farkındalık artırma kampanyalarını tanıtmak için onlara reklam alanı sağlıyor.
- Gazete ve dergi perakendecisi Presstalis, RSF’nin fotoğraf kitaplarını 20 ülkede 15.000 satış noktasında ücretsiz olarak satıyor.
- Gazete, dergi, kitap ve elverişli perakende zinciri Röle RSF’nin fotoğraf kitaplarını ücretsiz olarak tanıtıyor ve pazarlıyor.
- Fransız gazetesi ve dergi perakendecileri birliği olan Syndicat National des Dépositaires de Presse (SNDP), RSF’nin fotoğraf kitaplarının satışını destekliyor.
- Fransız gazetesi ve dergi perakendecileri derneklerinden olan Union National des Diffuseurs de Presse (UNDP), RSF’nin fotoğraf kitaplarının satışını destekliyor.
- Fransız bankası Société Générale, RSF’ye yapılan her ödemenin 0,05 € ‘ını içeren bir “RSF donör” kredi kartı sunmaktadır.
- Fransız TV kanalı TV5 Monde Sınırsız Gazetecilere Basın Özgürlüğü Ödülü’nü destekliyor.
- Kamu hizmeti radyo yayıncısı Radio France, onları ve dünya çapında bilgi özgürlüğünü savunmalarını destekliyor.
- Çevrimiçi güvenlik şirketi (NBS), kullanıcıların sansür ve gözetimden kaçınmasını sağlayan Sanal Özel Ağlar (VPN) sağlayarak RSF’yi desteklemektedir. Çevrimiçi sansürle mücadele etmelerine yardımcı olmak için altyapısını ve teknolojisini kullanır.
- Etoile Cinémas zinciri, RSF tarafından düzenlenen büyük etkinlikler için oditoryumlar sunuyor.
- Vücut zırhı üreticisi EnGarde onlara kurşun geçirmez yelekler sağlıyor, bu da iş nedenlerinden dolayı tehlikeli bölgelere seyahat eden gazetecilere için kullanılıyor.
- Vücut zırh tedarikçisi SafeGuard Clothing, iş nedeniyle tehlikeli bölgelere seyahat eden gazetecilere kurşun geçirmez yelekler sağlıyor.
- Fransız haber ajansı Agence France-Presse (AFP), fotoğraflarını kullanmalarına izin vererek onları destekliyor.
- Fransız dergisi Libération, RSF’nin yararına açık arttırmalar yapan Artistes à la Une- Libération ön sayfaları aracılığıyla çeşitli şekillerde onları destekliyor.
- Paris müzayede evi Millon, RSF’nin yararı için Artistes à la Une sanat eserlerinin açık artırılmasını organize etmeyi de içeren çeşitli şekillerde onları destekliyor.
- Cloud bilgi işlem şirketi Salesforce, müşteri ilişkileri yönetimi yazılımını ve personelinin hizmetlerini gönüllü olarak sunmaktadır.
- Çeviri ajansı HTT, basın özgürlüğü kitapları ve diğer yayınlar için 100 fotoğrafın tercümesi için uzmanlığını sunmaktadır.
Vakıflar ve Sivil Toplum Örgütleri
- Fondation de France programlarını destekliyor ve faaliyetlerini geliştirmelerine yardımcı oluyor.
- Uzun süredir devam eden bir RSF ortağı olan EDF Vakfı, fotoğraf kitaplarının yayınlanması ve 30. yıldönümleri için düzenledikleri konser dahil olmak üzere çeşitli RSF girişimlerini destekliyor.
- Varenne Vakfı, ulusal ve bölgesel medya kuruluşları için düzenledikleri dijital güvenlik atölyelerini destekliyor.
- Ulusal Demokrasi Vakfı (NED), RSF’nin dünya genelinde ve özellikle Asya’daki medya özgürlüğü ihlallerini raporlamasını destekliyor.
- Sigrid Rausing Trust, geçiş stratejilerini, özellikle örgütsel yapılarının dönüşümünü ve programlarının geliştirilmesini destekleyerek, medya ve bilgi alanındaki güncel değişiklikler adına desteklemektedir.
- Photojournalism savunan Fondation Carmignac, dünya çapında medya özgürlüğünü teşvik eden programlarını destekliyor.
- Paris’teki Fondation dergisi Les Droits Humains, yaptıkları iş nedeniyle sıkıntı çeken gazeteciler ve vatandaş gazeteciler için RSF yardım fonuna katkıda bulunuyor.
- Ford Vakfı, geçiş stratejilerini ve özellikle web sitelerinin revizyonunu desteklemektedir.
- Omidyar Network Founation: organizasyon, yenilikçi organizasyonların ekonomik ve sosyal değişimi katalize etmesine yardımcı olur.
Yetkililer, Ajanslar ve Diğer Kurumlar
- Fransız Kalkınma Ajansı (AFD), görevlerini yerine getirmelerine ve öncelikler olarak gördüğü ülkelerde özel projeler yürütmelerine yardımcı olur.
- Avrupa Komisyonu’nun Avrupa Demokrasi ve İnsan Hakları Aracı (EIDHR), protectDefenders.eu projesi aracılığıyla gazetecileri destekliyor.
- RSF, IFEX’in, Küresel Ağın Özgür İfade Savunmasını ve Teşvik Edilmesinin bir üyesidir.
- Uluslararası Frankofoni Örgütü (OIF) Seçimler sırasında Gazeteciler El Kitabının yayınlanmasını ve dağıtımını desteklemektedir.
- UNESCO seçimler sırasında Gazeteciler El Kitabının yayınlanmasını ve dağıtımını desteklemektedir.
- Fransa’nın Bayeux kenti, 1944’ten bu yana çalışmalarında öldürülen tüm gazetecilerin anısına bir gazete olan Journalist Memorial’a ev sahipliği yapıyor.
- Fransız dışişleri bakanlığı RSF çalışmalarını öncelikli olarak gördüğü ülkelerde destekliyor.
- Fransız savunma bakanlığı, iş yerlerinde tehlikeli bölgelere seyahat eden gazetecilere kurşun geçirmez yelekleri sağlıyor.
- Fransız içişleri bakanlığı, iş yerlerinde tehlikeli bölgelere seyahat eden gazetecilere kurşun geçirmez yelekleri sağlıyor.
- Fransız kültür bakanlığı, geçiş stratejilerini ve özellikle de web sitelerinin revizyonu için Basın Geliştirme Stratejik Fonu aracılığıyla desteklemektedir.
- Fransa’nın Strazburg kenti, Avrupa Konseyi’nin Demokrasi Forumu’nda yer alan RSF’ye ortaktır. Karar vericiler ve eylemciler demokrasilerin zorluklarını tartışırlar.
- Avrupa Konseyi, tehdit altındaki gazetecileri korumak için hızlı tepki veren İnternet platformunda RSF ile ortaklık kurmaktadırlar.
- Paris’teki Palais de Tokyo müzesi, Artistes à la Une sergisine ev sahipliği yaparak RSF’yi destekledi.
- Paris’teki Cité de l’Architecture et du Patrimoine müzesi, Artistes à la Une açık artırmalarına ev sahipliği yaparak RSF’yi destekledi.
- İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı (SIDA), stratejik geçişlerini ve çevrimiçi bilgi özgürlüğünü destekleme programlarını desteklemektedir.[4]
RSF’nin fonlarına baktığımızda durum pek parlak değildir. FNAC, CFAO, Hewlett Packard Vakfı, Hachette Vakfı, EDF Vakfı, La Caja de Depósitos y Consignaciones, Atlas Yayınları, Globenet ve Cadena Ser gibi kurumlar bağımsız mı ki para verdiği kurumlar da bağımsız olsun? Fransız devletinin finanse ettiği bir kuruluş nasıl tarafsız davranabilir? Bunlar RSF’nin aşikâr olarak fon aldığı 54 kurumdan yalnızca bir kısmıdır. Kraliyete bağlı kurumun maddi desteğini alan bir örgüt tarafsız olamaz.
Yardım Aldığı Kurumların Analizi
Her zamanki gibi burjuvazinin vatanında yeşeren, sermaye ile dolaylı ya da direk temasından kaçınmayan bir kurumun, toprağına özgü özelliklerden arınamayacağını unutmamakta fayda var. Bu Fransız sivil toplum örgütü yalnızca basın özgürlüğünü savunma çabasında olduğunu iddia ediyor. Bu güzel görüntünün ardında, çerçevesi çok iyi belirlenmiş bir siyasal ajandanın yattığı gerçeğini sizlerle paylaşacağım. İlk olarak, Robert Ménard, Jean-Claude Guillebaud ve Rony Brauman tarafından 1985 yılında kurulan Sınır Tanımayan Gazeteciler ’in resmi amacı: ‘’Dünya çapında basın özgürlüğünü, yani İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesine uygun olarak bilgi edinme ve bilgi verme hakkını, kanaat ve ifade özgürlüğünü savunmaktır.’’ Bununla birlikte, bu resmi etkinlik amacına karşın, RSF’in karanlık yüzü çoğu zaman ABD ile örtüşen belirgin bir siyasal ajandaya sahip; Batı’da gelişmiş ülkelerdeki duruma değinmekten dikkatle kaçınırken Latin Amerika’daki bilhassa sol hükümetleri hedef alıyor. RSF’nin gözle görülmeyen bu yüzüne şimdi dikkatlice bakalım: RSF, National Endowment for Democracy (Demokrasi için ulusal bağış) aracılığıyla ABD hükümeti tarafından para yardımı almaktadır. Örgüt bu durumu gizlemiyor: “Gerçekten NED’ den para alıyoruz. Ve bu herhangi bir sorun yaratmadı. ”[5] Nedir bu NED vakfı? Ulusal Demokrasi Vakfı (NED), eski ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından kuruldu. Reagan, agresif politikalarıyla ön plana çıkmış bir ABD başkanıdır NED’in temel amacı, dünya çapındaki demokratik kuruluşların güçlendirilmesi ve geliştirilmesidir.[6] Yani bir nevi Amerika Birleşik Devletleri’ne muhalefet eden özellikle sol hükümetleri zayıflatmak ve rakiplerini güçlendirmek için bağış ve her türlü desteği sağlamaktır. Latin Amerika’daki hedefler özellikle Küba ve Venezuela’dır. New York Times Mart 1997’de yayınladığı bir makalede şunları yazmaktadır: NED ‘’Bundan 15 yıl önce Central Intelligence Agency (CIA)’nin on yıllardır gizlice yaptığını kamuoyuna açık bir şekilde yerine getirmek üzere kuruldu. Onlarca ülkede muhalif siyasal partileri, sendikaları, hareketleri ve medya kuruluşlarını desteklemek üzere yılda 30 milyon dolar harcamaktadır.’’[7] 1991 Eylül’ünde, NED’in kuruluşuna alt yapı oluşturan yasayı hazırlayan Allen Weinstein Washington Post’a verdiği demeçte şunları söylemiştir: ‘’Bugün yaptığımız birçok faaliyet bundan 25 yıl kadar önce CIA tarafından gizli olarak gerçekleştiriliyordu.’’[8] NED’in ilk Başkanı Carl Gershman, Haziran 1986’da vakfın varoluş nedenini şöyle açıklıyordu: ‘’Dünyadaki demokratik gruplar için CIA tarafından mali açıdan destekleniyor olarak görülmeleri felaket olurdu. 1960’lı yıllarda bu gerçeğin farkına vardık ve bu yüzden buna son vermek zorunda kaldık. Bunu sürdüremeyeceğimizi anlayınca vakıf (NED) kuruldu.’’[9] Sonuç olarak Allen Weinstein New York Times ve Carl Gershman’a göre RSF’nin, CIA’nin paravan bir kuruluşu yani NED tarafından finanse edildiği açıktır. 1990 ile 1992 arasında, NED, Castro karşıtı Miami grubu olan (CANF)Küba-Amerikan Ulusal Vakfı’na 250 milyon dolar vergi mükellefinin parasını bağışlamıştı. Buna karşılık, CANF, 1976’da Küba uçağını patlatmaya çalışan ve 73 kişinin öldüğü modern zamanların en üretken ve acımasız teröristlerinden Luis Posada Carriles’ı finanse etti. 1997’de Havana’da bir dizi bomba patlamasına katıldı.[10] ve 2000 yılında Panama’da Küba lideri büyük bir kalabalığın önünde konuştuğu sırada Fidel Castro’ya suikast düzenlemeyi planlayan bir grubun parçasıyken hapis cezasına çarptırıldı. ABD’nin politikasını özelleştiren, savaşı sürdüren, silah ve uyuşturucu kullanan ve diğer eşit derecede cazip faaliyetlerde bulunan Oliver North’in gölgeli “Proje Demokrasisi” ağının temel bileşenlerini finanse eden, 1980’lerde İran karşıtı ilişkilerinde NED önemli bir rol oynadı. Bir Beyaz Saray sözcüsü, 1987’de bir noktada NED’de “Proje Demokrasisi” uyguladığını söyledi.[11] NED ayrıca, 1980’lerin ortasında Filipinler’deki sol direnişe karşı, sendikalar ve medya da dahil olmak üzere bir dizi özel organizasyona fon sağlamak için bir kampanya başlattı. Bu, NED öncesi günlerin tipik bir CIA operasyonunun bir kopyasıydı.[12] RSF yine Center for a Free Cuba (Özgür Küba Merkezi) adlı kuruluştan da finansal yardım almıştır. Yardımın gerçekleştirildiği zamanda kurumun başındaki Franck Calzón, önceden Fondation Nationale Cubano-Américaine ‘’Küba-Amerika Ulusal Vakfı’’ başkanlığını da yapmıştır. Eski yöneticilerinden olan şahsın José Antonio Llama’nın itiraf ettiği gibi bu kurum Küba’daki terörizmle sırf rejim karşıtı oldukları için suç ortaklığı yapmıştır. RSF, aynı zamanda soğuk savaş döneminde CIA’nin istasyonu olan Radio Free Europe’un destekleyicisi ve 50’li yıllarda ABD gizli servislerinin başında bulunan ve CIA’nin öncülü Office of Strategic Services’in kurucusu William J. Donovan’ın eski iş arkadaşı Frank Altschul tarafından kurulan Overbrook Foundation’dan da mali yardım almıştır.[13]
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü İcraatları
CIA’ in paravan kuruluşlarından fon aldığı için illa taraflı mı olacak? O halde faaliyetlerini inceleyelim. RSF geçmişte, ABD ordusu tarafından gazetecilere ve basın özgürlüğüne yönelik ihlallere karşı sessizliğini korumuştur. RSF ’in, ABD’li yetkililerce Afganistan’da yakalanıp ve işkence gördükten sonra Guantanamo’ ya gönderilen, Katar’ın Al-Jazeera kanalı muhabiri Sami Al-Haj’ ın olayını üstelik kendi çalışanları olmasına rağmen geç anımsaması yani olaydan tam beş yıl sonra bundan dolayıdır. Al-Haj 1 Mayıs 2008’de, 6 yıl süren işkenceden sonra bırakılmıştır. Sami Al-Haj, gazeteci olduğu için yakalandı, hapsedildi ve işkence gördü. RSF’nin bu olaya odaklanması idealleri gereği beklenmez mi? Evet RSF maalesef beş yıl süren bir soruşturma yapmıştır. Neden 5 yıl sürdü? ABD Ordusu, Sami’yi Usame Bin Ladin ile gizlice görüşme, El Kaide için silah kaçakçılığı ve İslamcı bir web sitesi yürütmekle suçladı. Bu iddiaları desteklemek için hiçbir kanıt çıkmadı ve gazeteciye karşı herhangi bir yargılama yapılmadı. Düzenli olarak işkence gördü ve hapishaneleri tarafından 200’e yakın sorgulama seansına maruz kalan Sami Al-Haj, gözaltına alınmasını protesto etmek ve haklarına saygı gösterilmesini talep etmek için 7 Ocak 2007’de açlık grevine başladı. Hapishaneler onu birkaç kez zorla besledi. ABD yönetimince Sudan hükümetine verilen bir notta, özgürlüğüne karşılık, Sami Al-Haj’ın gazetecilik görevini sürdürmesi ve Sudan bölgesini terk etmesinin yasaklanacağı bildirildi.[14] Bir RSF çalışanı gazetecinin görevini yapmasını yasaklayan ABD içinde basın özgürlüğü karnesi pek parlak sayılmaz. RSF, 15 Ocak 2004’te ki raporunda, İspanyol gazeteci José Couso ve Ukraynalı gazeteci Taras Protsyuk’un Bağdat’taki Filistin Oteline ABD ordusu tarafından tank ile bombalanıp öldürülmeleri olayını yalanlamaya uğraşmıştır. Couso ailesine göre: RSF tarafından bulunan kişilerin taraflı tanıklıkları ve saldırının sorumlularının tanıklığını esas alarak yazılan raporda, olayın meçhul kişilerle gerçekleştirildiği iddia edilerek, gazetecilerin kaldığı otele yönelik tank atışını gerçekleştirenlere dair bütün aşikâr failler olaydan ayrı tutulmaktadır. Raporu yayınlayan ve imzalayan basın mensubu gazeteci Jean-Paul Mari, Filistin Otelindeki gazetecilerin ölümüne dair sorumluluğunu üstlenen Albay Philip de Camp ile birlikte gizli ilişkiler kurmaktaydı. Ayrıca Jean-Paul Mari yazdığı raporu hepsi de Amerika Birleşik Devletleri’ne ve ordusuna fazlasıyla yakın (7 sene boyunca ABD Ordusunda istihbarat görevinde ve faaliyetlerinde bulunmuş olan Chris Tomlinson’un da olduğu) gazetecilerin tanıklıklarını delil göstermekteydi. Rapor hazırlanırken, o esnada otelde bulunan İspanyol gazetecilerden ve basın mensuplarından hiçbirine tek bir soru bile sorulmamasının nasıl bir açıklaması olabilir? 16 Ocak 2007 tarihinde, Madrid Hâkimi Santiago Petraz, Couso ve Protsyuk cinayetlerinin failleri, RSF tarafından aklanan Çavuş Shawn Gibson, Teğmen Philip Wolford ve Yarbay Philip de Camp ile ilgili uluslararası yakalama emri çıkartmıştır.[15] ABD ordusu tank atışıyla gazetecileri öldürüyor ve RSF basın özgürlüğü örgütü olarak ABD’yi aklamak için her türlü çirkin işleri yapmayı göze alıyor. RSF neden kendisine leke olacak böyle bir anı edinme uğruna ABD için savaşmaktadır? RSF, Irak’ın koalisyon güçleri tarafından 2003 yılında ki işgalini, ‘’Saddam Hüseyin diktatörlüğünün devrilmesi otuz yıllık resmi propagandaya son vermiş ve Iraklı gazeteciler için, umut ve belirsizliklerle dolu yeni bir özgürlük dönemini getirmiştir. Irak medyası için on yıllardır süren basın özgürlüğü ihlalleri, 9 Nisan’da Bağdat’ta Enformasyon Bakanlığının bombalanmasıyla son bulmuştur.’’ diyerek memnuniyetini belirtmiştir. Bu Irak’ın 2004 tarihli RSF raporudur ancak web sitelerinden kaldırılmıştır. Evet RSF Saddam Hüseyin’e basın ihlalleri yaptığı için böyle bir rapor yayınladı demek ki! Ağustos 2007’de Pakistan polisi tarafından işkence gören tutukluların ailelerinden söz edildi. ‘’Karşı Ekspertiz’’ radyo programı sırasında, RSF’nin o dönem genel sekreteri olan Robert Ménard, işkencenin uygulanmasını meşru gördüğünü belirtmiştir.[16] Özgürlük, demokrasi, insan hakları ve Batı’nın evrensel değerleri bizzat Batı ve entegre kurumları tarafından çift taraflı kullanılmakta ve işlerine geldikleri zaman bu değerleri savunmakta olduğunu görebiliyoruz. İşkenceyi bazı hallerde meşru gördüğü için mi işkence gören Sami Haj’ı pek dikkate almadılar? RSF, Fransa ve ABD tarafından Haiti Cumhurbaşkanı Jean-Bertrand Aristide’e karşı yaptırılan darbeyi ‘’Geri gelen basın özgürlüğü: desteklenmesi gereken bir umut’’ diye niteleyerek övmüştür. [17] Nasıl demokrasiyi ve basın özgürlüğünü savunan özgürlükçü bir kuruluş bir darbeyi destekleyebilir? Seçimle gelen kişinin silahla gönderilmesini nasıl desteklenmesi gereken bir umut olarak nitelendirebilir?
2002 Nisan ayında Hugo Chávez’e karşı ABD tarafından düzenlenen darbe esnasında, RSF 12 Nisan 2002 tarihinde bir makale yayınlayarak hiç çekinmeden darbecilerin dilini olduğu gibi kullanarak uluslararası toplumu Chávez’in istifa ettiğine dair ikna etme çabası gütmüştür. Zaten RSF’ nin Venezuela raporunda ve Venezuela görüşlerinde bir Chavez karşıtlığını göreceksiniz. RSF birini hedef gösteriyor onun hakkında propaganda yapıyor ve sonrasında darbe oluyor. Ne kadar demokratik değil mi? RSF’ nin daimî partneri de Chávez’e karşı uygulamalara girişmiştir. Aynı zamanda, RSF, Chávez’in hükümetine, örneğin, basın yayınlarıyla ilgili bir yasa reform önerisini eleştiren bir raporda basın özgürlüğünü tehdit etmekle suçlayarak, düzenli olarak baskı kurdu. Bu yeni mevzuat 2002’nin faşist darbesi sırasında Venezüella cumhurbaşkanına karşı özel bilgi medyasını işletenler ve onların gerçek yolsuzlukları için ceza teşkil etmektedir. RSF bunları hiç kınamamıştır. Bu reform, silahlı bir isyanın başlatılması veya yıkılması gibi suç eylemlerinin suçlu yayın organlarına karşı cezai cezalandırılmasını önermektedir.2004 yılında, Bolivarcı hükümete karşı çıkan 13 grup, NED’ den 874,384 dolar aldı. 2003 yılında Venezüellalı devlet başkanlarına karşı çıkan 15 ayırıcı grup, NED’den toplam 1.046,323 dolarlık sübvansiyonlardan yararlandı.[18]
Küba Odağı
RSF için ayrıca Küba parantezi açmak gerekir çünkü Küba bir yana diğer devletler bir yana bir tutum içerisinde olmaları RSF’ nin tarafsızlığına büyük bir zarar vermiştir. RSF, 1959’dan bu yana hiçbir gazetecinin öldürülmediği Küba’ya karşı düzenli olarak kampanya yürütmektedir. Örgüt bu konuda ABD ile sıkı iş birliği içerisindedir. Örneğin RSF, 1996 yılında Paris’te Clinton yönetiminin Küba’daki meselelerden sorumlu özel elçisi Stuart Eizennstat ile görüştü. Neden olabilir ki? Başkan Bush’un Küba’ya karşı turistleri caydırma planı, Küba’yı ziyaret eden turistleri caydırmak için bir çare arayan STK’lar için beş milyon dolarlık bir bütçe ayırmaktı. [19] RSF, Küba’ya gitmeye niyetli turistleri vazgeçirmeye yönelik yazılı basın, radyo ve televizyon da görüntülü reklam kampanyası düzenlemiştir. Bir basın özgürlüğü kurumu için fazlasıyla haddi aşmak bu olsa gerektir. Mayıs 2004’te Başkan Bush tarafından yayınlanan ve Küba’ya karşı yaptırımları arttıran Özgür Küba’ya Yardım Komisyonunun ilk raporunda da aynı tavsiyeye yer verilmektedir. Hatta raporun 20nci sayfasında RSF örnek olarak gösterilmektedir. Buna ek olarak, RSF, Küba’da “aile üyelerinin tutuklanmasından kaynaklanan gelir kaybına maruz kalabilecekleri için otuz mahkûm gazetecinin ailelerine” ekonomik yardımda bulunduğunu itiraf ediyor. RSF, Küba milletinin bütünlüğünü ciddi biçimde tehdit eden Bush hükümetinden bir maaş alarak hapishanedeki insanların ailelerine tazminat ödüyor. Robert Ménard’ın ABD hükümetinden ekonomik ödüller alması göz önüne alındığında, Washington’un, doğrudan finanse edilmesinin, aynı zamanda finansmanın, RSF aracılığıyla, Küba’daki hizmetlerinde bulunan insanlar, elbette ki Küba kanununun ciddi ihlalidir.[20]
RSF’ nin 2004 yıllık raporuna göre, Irak katledilen 19 muhabirle gazeteciliğin en tehlikeli ülkesi konumundadır. 2003’ten beri Irak’ı işgal eden ABD Ordusu, ülkeyi kontrol ettiklerinden dolayı bu cinayetlerden sorumludur. Bununla birlikte, RSF, ABD makamlarını suçlamaktan uzak ve çeşitli gazetecilerin çekim sırasında öldürüldüğü olayları “tesadüfi” olarak tanımlanmakla sınırlıyor. Ancak, yine de Ménard için Irak bir öncelik değil. [21] Amerika kıtasında, RSF’ ye göre, “Meksika’da, Brezilya’da ve Peru’ da 12 gazeteci “öldürüldü. Ancak, Parisli örgütün hedefinde daima Küba vardır. Küba’ da 1959’dan beri yalnızca bir gazeteci öldürüldü. RSF’ye göre Küba’da basın özgürlüğü yok çünkü bilgi hükümet tarafından tekelleştiriliyor. Küba’da yalnızca 2004 yılında 30’dan fazla farklı gazete ve dergiler vardı, ayrıca bu gazete ve dergiler özgür eleştirilere yer veriyorlardı. Diğerleri arasında La Jiribilla ve Juventud Rebelde’den bahsetmekte fayda vardır. Aynı zamanda, ABD yüksek güvenlikli hapishanelerde tutuklu Beş Kübalı gazeteciye yönelik skandal madde, hâkim medya alanında tamamen bastırılmıştır.[22] Küba’ya yönelik terörist şiddet, asi bir sansürle dolaylı bir şekilde kabul edildi. RSF, Küba’da 21 gazetecinin son derece zor şartlarda hapsedildiğini söyledi ancak Fransız örgütü bu iddiadaki gerçeği, Washington’un ABD’nin ücretli ajanlarını gazetecilere dönüştürmeyi hedefleyen kampanyayı yürürlüğe sokarak da manipüle etti. Aynı şekilde, RSF’nin “Bağımsız Gazeteciler” olarak adlandırdığı, en etkili muhalifler olan Misters Elizardo Sánchez ve Oswaldo Payá’nın neden hiçbir zaman Küba adaletiyle ilgili ciddi sıkıntı yaşamadıklarını ya da hiçbir zaman hapiste bir gün dahi yatmadıklarını bildikten sonra Küba’nın bir basın katili oldukları söylenemez. Bu iki kişinin yazılarını ve ifadelerini hapsedilen “21 gazeteci” ile karşılaştırırsak, bunların “küçük bebekler” olduklarını söylemek için son derece ılımlı olduğunu görürüz.[23] Küba yönetimi neden adı daha önce hiç duyulmamış etkisiz ve hatta görünmez gazetecileri cezalandırarak uluslararası toplumu karşısına alsın ya da AB ile diplomatik anlaşmazlıkları tetiklesin? Neden görünmez ve etkisiz gazeteciler diye nitelendirdim çünkü Paris örgütünün açıklamalarından dikkatlice yazmaktan kaçınılan bir başka gerçek ise; RSF’ nin savunduğu gazeteciler yani ‘’Bağımsız Gazeteciler’’ aslında gazeteci değillerdi çünkü gazetecilik okumamışlardı. Ayrıca, tutuklanmadan önce Havana’daki Amerika Birleşik Devletleri Faiz Bölümü’nde emir ve ücret almak için düzenli olarak buluşan gazeteciler için üstelik birde gazetecilik okumamışlarsa ‘’Gazeteci’’ ya da “Bağımsız” sıfatları yerinde olmaz. Bütün bunlar ışığında ya RSF ve ABD’nin planları taraflı ve hiç etik olmayan şekillerle istediklerini belli ülkelerde uygulamaktır ve bütün bunları zorla yaptırmaktır ya da Küba aslında çok özgür bir ülke ki bütün bu kirli işlere izin veren bir siyasi yapıya sahiptir. Mart ve Nisan 2003 davalarında gerçekler kanıtlanmıştı. Oynanan oyun belli değil mi? Daha önce adını kimsenin duymadığı insanlar için bağımsız gazeteciler de ve bunun propagandasını yap ve sonra hükümeti suçla, diktatör de Amerikalılarla buluş ücret al, aldığın ücretin bir kısmını kendine al bir kısmını Kübalı muhaliflere ver. Al sana demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü. Bu hikâye özellikle Batı tarafından durmadan kulaklarımıza okunuyor. İşin en komik yanı, bağımsız gazeteciler dediğin insanlar gazetecilik bile okumamış olsunlar. RSF 16 Ocak 2004’te, Küba Hükümetine karşı medya mücadele stratejisi oluşturmak için Florida’daki Küba aşırı sağının yani hükümet karşıtlarının temsilcileriyle neden toplantı düzenledi? Colin Powel’in raporuna göre, Özgür Küba Yardım Komisyonu, Küba’da “demokratik muhalefeti desteklemek ve ortaya çıkan sivil toplumu güçlendirmek” adına hemen hemen 50 milyon dolarlık bir bütçe kullandı. Bilindiği üzere RSF basın özgürlüğü raporu yayınlamakla meşhur bir örgüttür. Kendi objektif ve tarafsız ölçütlerine göre 2004 yılında Dünya’nın en büyük gazeteci hapishanesi Çin olması gerekirken, RSF kurucusu Ménard, Avrupa Birliği’nden, basın özgürlüğü ihlali nedeniyle Çin’e yaptırım uygulamasını hiç istemedi ama bunu Küba için istedi. Ekim 2004 RSF’nin raporuna göre Çin’de 26 gazeteci hapis edilmiştir, fakat yine de bu olay Küba’dan daha kötü görülmesi için yeterli olmamıştır. Ne kadar ironik değil mi? Çin 162. Sırada ve Küba 166. Sırada. Ya da şunu soralım: Neden Irak 148. sıra ile Küba’dan daha iyi konumda? Halbuki Irak’ta Amerikan işgalinden Ekim 2004 yılına kadar 44 gazeteci öldürülmüştü. Yoksa bu Amerika için sorun olabilir diye mi? Yoksa fonları mı kesilecekti? Oysa Küba’da 1959’dan beri hiç gazeteci ölmemiştir. Brezilya (66), Haiti (125), Meksika (96), Peru (124) gibi çeşitli gazetecilerin katledildiği ülkeler Küba’dan daha iyi bir şekilde konumlandırılması neden?[24] Kolombiya’da basın özgürlüğü hali neden “zor” olarak nitelendiriliyor, bununla beraber Küba’nın durumu “çok ciddi” olarak tanımlanıyor. RSF ‘ye göre 2004 yılında Kolombiya’da 5 gazeteci öldürüldü, 60 gazeteci kaçırıldı ve 20 gazeteci ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Demek ki burada bir odaklanma var. Evet Kolombiya’da 2004 yılında 5 gazeteci öldürüldü. Robert Ménard, Washington’dan para almadığını iddia etti ancak örgütünün Özgür Küba Merkezi tarafından desteklendiğini itiraf etti. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü de bunun hakkında neden Küba’ya bu kadar yüklendiklerine dair bir haber yayınladı. [25] RSF gelişmekte olan ve ABD tarafından gelişmemesi için uğraşılan devletlere özel olarak odaklandığını itiraf etmektedir. RSF’in ilk Başkanı olan Jean-Claude Guillebaud örgütten ayrılışının nedenleri olarak RSF’nin belirli hükümetlere odaklanması ve belirli hükümetlerden ciddi bir şekilde kaçınmasını göstermiştir. Görüldüğü gibi, RSF’nin icraatlarına bakıldığında pek de tarafsız olmadıklarını hatta yönlendirildiklerini söylemek yanlış olmaz. “Basın özgürlüğünün savunulması” sadece amaçları maskelemek için bir araçtır ve kulağa hoş gelen bir isimdir. RSF’nin parayı takip eden bir örgüt olduğu gerçeğini baz alarak paranın geldiği yerlere elleşmemesinin, kınamamasının veya aleyhine raporlar yayınlayıp hükümetlerini baskılamamasının ana nedeni olarak bunu gösterebiliriz.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Türkiye
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü World Press Index raporlarıyla meşhurdur. Bu raporlar özellikle Türkiye açısından dikkat çekicidir. Öncelikle Türkiye’nin sıralamaları yıldan yıla şu şekildedir: 2002-100, 2003-116 ,2004-114, 2005-98, 2006-100, 2007-101, 2008-103, 2009-123, 2010-138, 2011.2012-148, 2013-154, 2014-154, 2016-151, 2017-155, 2018-157 Raporlarda görülmektedir ki 2008’e kadar 100’lerde seyreden Türkiye, 2009’da 20 sıra birden geriye düşmekte ve istikrarlı sayılabilecek bir şekilde 157’ye kadar yükseledurmuştur. Acaba 2009’da ne oldu da Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından 20 sıra birden geriye düştü? Ya da şu ana kadar yazdıklarımdan sonra rahatlıkla söyleyebileceğim şu cümleyi kullanmak istiyorum, Ne oldu da Türkiye Beyaz Saray tarafından hedef seçildi? RSF resmi internet sitesinde Türkiye’nin düşüşü hakkında şunları yazmaktadır: ‘’Türkiye’nin büyük düşüşü sansür vakalarındaki artıştan kaynaklanıyor. Özellikle azınlıkların(Kürtlerin) temsilci medyalarının, silahlı kuvvetler ve yargı sistemi, genel çıkarlarla ilgili konuların denetimini kontrol altına almak için devlet organları üyelerinin çabalarının sansürlenmesidir.’’[26] Peki RSF’ nin Türkiye’ye atfettiği bu sansür ilk defa 2009’da mı uygulanmaya başlandı? Ya da sansür gerçek mi? Özellikle Kürt medyasının sansüründen bahsediliyor, ancak 2009 yılındaki dikkat çekici olaylardan birisi: Kürtçe yayın yapan TRT 6 ‘nın 1 Ocak 2009’da yayın hayatına başlamasıdır. Aynı yılın 24 Şubat’ında DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, kendilerinin Türkiye’de resmi dilin Türkçe olmasına herhangi bir itirazlarının olamayacağını belirtti. Ahmet Türk, konuşmasının son bölümünü Kürtçe olarak yaptı. Kürtçe konuştuğu bölüm ise sansürlenmedi. Yine 2009 yılında 1 Nisan günü TRT’nin Kürtçe radyosu yayına başladı. 2009’da Türkiye hangi eylemleriyle medya sansürüne odaklanmıştır? Silahlı kuvvetlere uygulanan baskı kastediliyor ancak Ergenekon davası 2009’da mı başladı? Tabi ki hayır. Yargı sistemi eleştiriliyor ancak Anayasa Mahkemesi, Terörle Mücadele Kanunu’nun, terörle ilgili suçlarda, suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, basın yayın organı sahiplerine de ceza verilmesini öngören hükümlerini iptal etmesi de 2009 yılında idi. Bu karar basın yanlısı bir karar değil midir? Radyo ve televizyonların farklı dil ve lehçedeki yayınlarında süre sınırlamasını kaldıran yönetmelik Resmî Gazete’de 13 Kasım 2009’da yayımlandı. Azınlık düşmanı gibi görünmediği kesin. 2009 yılının önemli olaylarından birisi de Kürtlerle özdeşleştirilen Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasıdır. Bu olayı da biraz irdeleyecek olursak eğer şu sonuca varırız: 22 Kasım 2009’da (Parti kapatılmadan önce) İzmir’in Hatay semtinde DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ü karşılamak üzere oluşturulan konvoydaki partililerle bir grup vatandaş arasında kavga çıktı. Kavganın, terör örgütünü simgeleyen bez parçasını açan partililere, vatandaşların tepki göstermesi ve bir aracın, 1 vatandaşa çarpması üzerine başladığı bildirildi. Yani bir Parti, mensup olduğu ülkenin resmi olarak terör örgütü ilan ettiği bir grubun simgesini ve sloganını kullanıyor. Ayrıca 2009 DTP’nin terör örgütü PKK’dan teslim olanları ‘’Barış Grubu’’ ve ‘’Kahramanlar’’ olarak nitelendirdiği yıldır. Aynı zamanda 2009 DTP Siirt Milletvekili Osman Özçelik hakkında, DTP’nin 3. Olağanüstü Büyük Kongresi’ndeki konuşmasında, ”PKK’lı teröristleri övdüğü” yıldır. Sonuç olarak: Anayasa Mahkemesi, DTP’nin, ”eylemleri yanında, terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği” gerekçesiyle oy birliğiyle kapatılmasına karar verdi. Yüksek mahkeme, Genel Başkan Ahmet Türk ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un da aralarında bulunduğu 37 kişiye, gerekçeli kararın Resmî Gazete’de yayımından itibaren 5 yıl siyasi yasak getirdi. Yani Azınlıkların savunucusu olarak nitelendirilen bir parti terör örgütü savunuculuğunu yaptığı için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır yani hukuki yoldan yasal olarak kapatılmıştır. Hal böyleyken, RSF’nin Türkiye hakkındaki suçlamalarını yansıtan belirgin bir olay olmadığı halde neden 2009 yılı bu kadar dikkat çekicidir? Neden bu yılda RSF Türkiye’yi 20 sıra birden düşürmüştür? Çünkü 2009 yılında Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’de ki Davos Ekonomik Zirvesinde ‘’One Minute’’ olayını yaşamıştır ve sonrasında Erdoğan hedef gösterilmiştir. İsrail ile Beyaz Saray’ın daima ilgi çekici bir birlikteliği olmuştur ve ABD, İsrail’in güvenliğini nedense diğer Nato ülkelerinden daha fazla önemsemiştir. Yani özetle, İsrail’i karşısına alan günümüzde ABD’yi karşısına almaktadır. Basın özgürlüğüne 2009 yılında özel bir darbe vurulmadığına göre Türkiye’nin 20 sıra birden gerilemesinin başka bir mantıklı açıklaması görünmüyor. Yani RSF’nin sıralaması siyasi amaçlar doğrultusundadır. 2009 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine bakacak olursak 32 gazetecinin öldürüldüğü[27] Filipinler’in basın özgürlüğü sıralamasında 1 gazetecinin öldürüldüğü Türkiye’den önde olduğunu görürüz. 2010 yılında Meksika’da 7 gazeteci öldürülmesine rağmen ve Türkiye’de herhangi bir gazeteci ölümü gerçekleşmemesine rağmen Türkiye’den daha özgür gösterilmektedir. 2013 yılında 5 gazetecinin öldürüldüğü Brezilya, hiç gazetecinin öldürülmediği Türkiye’den 46 sıra öndedir. 2017 yılı raporunda RSF, Türkiye’yi profesyonel gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi olarak nitelendirdi. Gerçekten öyleyse neden Dünya’nın en büyük gazeteci hapishanesi olan bir ülke, Bruney, Kazakistan, Ruanda, Burundi, Sudan gibi hiçbir gazetecinin hapiste olmadığı ülkelerden daha özgür gösterilir? Gerçeklik payı olmayan bu sıralamalarla hükümetlere baskı yapmayı amaçlayan bir örgüt oldukları gayet açıktır. RSF’nin hapiste olduğunu söylediği gazetecilerin neredeyse hepsi Fethullahçı Terör Örgütü(Fetö), ve PKK ile ilişkilerinin olduğu tespit edilen kimselerdir. Türkiye devleti PKK terör örgütüyle yıllardır mücadele ediyor ve operasyonlar düzenliyor. Bazı gazeteciler bu operasyonları kınar nitelikte bazıları da suçlar nitelikte haberler yaptılar. 15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye bir darbe atlattı ve Fethullah Gülen darbeden sorumlu terörist ilan edildi. Olağanüstü hâl ilan edildi ve Fethullah Gülen adına çalışan herkes Türkiye için tehdit oluşturdu. Ayrıca Türkiye Dünya’da en fazla terörle mücadele eden ülkelerden birisidir. Hal böyleyken alenen terör örgütünü desteklemek, özellikle hükümet üzerinde baskı kurmak için iftiralar atmak, hakaretler etmek düşünce özgürlüğü müdür?
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Analiz ve Sonuç
Günümüz dünyasında küreselleşmenin etkisi daha net görülmektedir. Artık her ülke birbirinden daha fazla haberdar ve her olay milletleri ve devletleri aynı anda ilgilendirmektedir. Küresel Dünya’ya ayak uydurmak için farklı stratejiler uygulayan devletler arasında ABD bunu en etkin yapan devlettir. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası Hükümetler arası örgütler, supranational örgütler ve sivil toplum kuruluşları için önemli bir alan açılmıştır. ABD, NATO ve BM gibi uluslararası örgütlerde çok etkindir ve bununla beraber kendi içinde oluşturduğu sivil toplum kuruluşları da uluslararası hal aldıkça görülen amaçları dışında eylemlerde bulunmaları muhtemel hal almaktadır. RSF, ABD’nin oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşu değildir ancak öyle hareket etmektedir. Aldığı fonları ve faaliyetlerini yazdığım bu çalışmadan sonra tarafsız bir gazeteci hakları savunucu olduğunu söylemek çok güçtür. Artık devletlerin devletlere uyguladığı yaptırımlar askeri çatışmalarla, ambargolarla sınırlı değildir. Hükümetlere baskı oluşturmanın farklı şekilleri ortaya çıkmıştır ve özellikle Venezuela, Türkiye, Küba, İran, Rusya gibi hedef ülkeler bunu önemli ölçüde hissetmektedir. Özellikle ABD hedef seçtiği ülkelerin üzerine adeta ‘’Demokratik’’ kurumlarını salıvermektedir ve uluslararası topluma taşlatmaktadır. Kredi notunu kendi kurumu olan Fitch derecelendirme kurumuyla düşürür. Ülkemize giden turistleri caydırmak için haberler yaptırır, hatta gidenleri uyarır. Döviz kurlarıyla hedef ülkeleri terbiye etmeye çalışır. Artık gördüğümüz gibi baskı kurmak için güç kullanmanın yasak olduğu günümüzde yeni savaşlar sadece terör örgütleri oluşturup, eğitip donatıp hedef ülkelerin üzerine salıverilmesi dışında da alternatifler var. Hükümetlere baskı kurmanın diğer yolu da hükümete muhalif grupların maddi ve manevi desteklenmesidir ki Batı’nın büyük güçleri bunu da etkili yapmaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, kesinlikle tarafsız değildir, gazeteci haklarını savunmaktan çok, ABD’nin hedef seçtiği ülkelerdeki gazeteci haklarını savunmaktadırlar ve bunu yaparlarken de tarafsız değillerdir. Batı’nın dev ekonomilerine arkasını dayayan bir örgüt nasıl Batı’yı eleştirebilir? Azınlıklara karşı polis şiddetini röportajlarıyla ifşa eden ve bunun için otuz yıldır ABD hapislerinde çürümekte olan siyahi gazeteci Mumia Abu-Jamal’ın durumuna nasıl odaklanabilir? Fransa Hükümetinden destek alıp Fransa Hükümetinin kötü yanlarını halka açık olarak sunabilecek midir? Türkiye’nin Batıyla arası iyiyken Türkiye demokratik görünüyor, arası açılıp anlaşılamadığı takdirde Türkiye birden diktatör ülkesine dönüyor. Maalesef Türkiye’de tarafsız habercilik gerçekten sorundur ancak bunun sebebi gazetecilere uygulanan zulüm değildir. Ülkemiz hükümet yanlısı medya ve hükümet karşıtı medya olarak ikiye ayrılmış durumdadır, ortasını bulmak çok güçtür ancak ortası kesinlikle Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve desteklediği gazeteciler değildir. RSF asla gazetecilerin ve özgür medyanın sesi olmadı ve olacak gibi de görünmüyor. Vatandaşlarımızın ve uluslararası toplumun, RSF gibi kurumların gerçek yüzünü görmesi gerekmektedir. Gerçek yüzünü de şöyle özetleyebiliriz: İsimleri genellikle demokratik, özgür, insan hakları gibi kulağa hoş gelen isimlerle piyasaya sunulan kurumların amaçları genellikle isimlerini yansıtmamaktadır. RSF, çoğunluğunun Fransız gazetecilerinin oluşturduğu bir sivil toplum kurumu olmaları, yayınladığı Dünya Basın Özürlüğü sıralamalarında ABD muhalifleri sayılan Rusya, Çin, Kuzey Kore, İran, Irak, Suriye hiçbir zaman 120’den aşağıda olmamalarına karşın hiçbir zaman İngiltere, Fransa, Almanya aleyhine rapor yayınlamayıp ABD ile beraber bu ülkeler hiçbir zaman Dünya Basın özgürlüğü sıralamasında 56. sıradan yukarıya çıkmamalarını göz önüne aldığımızda şunu söyleyebiliriz ki Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, ne sınır tanımayan ve uluslararası gazetecilerden oluşur, ne de yayınladığı Dünya Özgür Basın Endeksi, Dünyadaki özgür basını gösterir.
Dipnotlar
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Sınır_Tanımayan_Gazeteciler (Erişim Tarihi: 09.05.2018)
[2] https://rsf.org/en/presentation (Erişim Tarihi: 09.05.2018)
[3] https://rsf.org/en/presentation (Erişim Tarihi: 09.05.2018)
[4] https://rsf.org/en/our-supporters (Erişim Tarihi: 05.06.2018)
[5] Lamrani,S. (2005, Mayıs 16). The Reporters Without Borders Fraud. Voltairenet, s.1
[6] https://www.ned.org/about/ (Erişim Tarihi: 09.05.2018)
[7] Soysal, O (2014, Mayıs 8). Sınır Tanımayan Gazeteciler. osmansoysal, s.1
[8] Weinstein, A. (1991, Eylül 22). NED. (Washington Post)
[9] Gershman, C. (1986, Haziran 1). NED. (The New York Times)
[10] New York Times, Temmuz 13, 1998
[11] Washington Post, Şubat 16, 1987; New York Times, Şubat 15, 1987, s.1
[12] San Francisco Examiner, Temmuz 21, 1985, s.1
[13] Soysal, O (2014, Mayıs 8). Sınır Tanımayan Gazeteciler. osmansoysal, s.1
[14 https://rsf.org/en/news/al-jazeera-cameraman-sami-al-haj-released-guantanamo-after-six-years (Erişim Tarihi:12.05.2018)
[15] Lamrani,S. (2005, Eylül 9). The Lies of Reporters without Borders. Voltairenet, s.1
[16] Menard, R. (2007, Ağustos 16). Contre expertise. (Xavier De la Porte)
[17] Regis Bourgeat, R. M. (2004). HAİTİ, Bulunan basın özgürlüğü: Sürdürmek için bir umut. Paris: Sınır Tanımayan Gazeteciler.
[18] Lamrani,S. (2005, Mayıs 16). The Reporters Without Borders Fraud. Voltairenet, s.1
[19] Colin L. Powell, Commission for Assistance to a Free Cuba, (Washington: United States Department of State, (Mayıs 2004)
[20] Lamrani,S. (2005, Mayıs 16). The Reporters Without Borders Fraud. Voltairenet, s.1
[21] Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2005). 2004: l’annee la plus meurtriere depuis dix ans pour la liberte de la presse Paris: Nouvellist.
[22] Salim Lamrani (Düzenleyen), Superpower Principles: U.S. Terrorism against Cuba (Monroe, Maine: Common Courage Press, 2005)
[23] El Nuevo Herald, “Mensaje de Payá destaca que en la isla hay desaparecidos”, Mart 18, 2005, s. 23A.
[24] https://rsf.org/en/third-annual-worldwide-press-freedom-index-2004 (Erişim Tarihi:13.05.2018)
[25] https://rsf.org/fr/actualites/pourquoi-sinteresser-autant-cuba-la-reponse-de-reporters-sans-frontieres-aux-accusations-des (Erişim Tarihi:05.06.2018)
[26] Gazeteciler, S. T. (2009). World Press Freedom Index. Paris: RSF.
[27] https://rsf.org/en/barometer?year=2009 (Erişim Tarihi: 14.05.2018)
Kaynakça
ABOUT THE NATIONAL ENDOWMENT FOR DEMOCRACY. (2018, Mayıs 9). ned.org Web Sitesi: https://www.ned.org/about/ adresinden alındı
Chomsky, N. (2005). Superpower principles: U.S. terrorism against Cuba. (S. Lamrani, Dü.) Monroe, Maine: Common Courage.
Gazeteciler, S. T. (2009). World Press Freedom Index. Paris: RSF.
Gershman, C. (1986, Haziran 1). NED. (T. N. Times, Röportaj Yapan)
Herald, E. N. (2005, Mart 18). MENSAJE DE PAYÁ DESTACA QUE EN LA ISLA HAY DESAPARECIDOS. Oswaldo Payá Sardiñas, Harold Cepero and the “13 de Marzo” tugboat, massacre. Free Cuba Foundation.
Lamrani, S. (2005, Eylül 9). The Lies of Reporters without Borders. Voltairenet
Lamrani, S. (2005, Mayıs 16). The Reporters Without Borders Fraud. Voltairenet
Menard, R. (2007, Ağustos 16). Contre expertise. (X. D. Porte, Röportaj Yapan)
Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler. (2018, Haziran 5). Our Supporters | RSF. rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/en/our-supporters adresinden alındı
Powell, C. L. (2004). Report to the President. Washington: Commission for Assistance to a Free Cuba.
Régis Bourgeat, R. M. (2004). HAİTİ, Bulunan basın özgürlüğü: Sürdürmek için bir umut. Paris: Sınır Tanımayan Gazeteciler.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2005). 2004: l’année la plus meurtrière depuis dix ans pour la liberté de la presse. Paris: Nouvellist.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2005). Third Annual Worldwide Press Freedom Index (2004). rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/en/third-annual-worldwide-press-freedom-index-2004 adresinden alındı
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2008, Mayıs 1). Al-Jazeera cameraman, Sami Al-Haj, released from Guantanamo after six years. rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/en/news/al-jazeera-cameraman-sami-al-haj-released-guantanamo-after-six-years adresinden alındı
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2009). Violations of press freedom barometer. rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/en/barometer?year=2009&type_id=233#list-barometre adresinden alındı
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2016, Haziran 8). Pourquoi s’intéresser autant à Cuba ?La réponse de Reporters sans frontières aux accusations des défenseurs du gouvernement cubain. rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/fr/actualites/pourquoi-sinteresser-autant-cuba-la-reponse-de-reporters-sans-frontieres-aux-accusations-des adresinden alındı
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2018, Haziran 5). Our Supporters. rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/en/our-supporters adresinden alındı
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü. (2018, Mayıs 9). Presentation . rsf.org Web Sitesi: https://rsf.org/en/presentation adresinden alındı
Soysal, O. (2014, Mayıs 8). Sınır Tanımayan Gazeteciler. osmansoysal
Vikipedi. (2018, Mayıs 9). Sınır Tanımayan Gazeteciler. Vikipedi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Sınır_Tanımayan_Gazeteciler adresinden alındı
Weinstein, A. (1991, Eylül 22). NED. (W. Post, Röportaj Yapan)
Bu sitenin yazarlarından olan Kemal Kısa aracılığıyla okudum yazınızı. “Kaynak” kısmı verilen radikal yorumlardan sonra gerçekten iyi geldi. Başarılar,
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim