Tarafsızların Savunması Üzerine
Neden sadece tarafsız gözlemciden daha fazlasılar?
Kyoto Üniversitesi’nde tarafsızlık çalışmaları için doçent olan Pascal Lottaz ve Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde profesör olan Heinz Gärtner tarafından kaleme alındı. 06.06.2023
Tarafsızlığın ölümü fazla abartıldı. Finlandiya’nın NATO üyeliği ve İsveç’in NATO’ya katılım başvurusu, bazı mecralarda gerilemeyen tarafsızlığın kanıtı olarak yorumlandı. Saldırganlık savaşlarında taraf tutmayı reddetmek savunulamaz.
Yine de, eleştirmenler beğensin ya da beğenmesin, tarafsızlığın bir yere gittiği yok. Her zaman ve her yerde tarafsızlığın ilkeli duruşu, çatışmaya verilen tepkilerdir. Çatışma var olduğu sürece tarafsızlar da var olacaktır. İki Dünya Savaşı, Soğuk Savaş’ın 40 yılı veya ABD’nin 30 yıllık tek kutupluluğu bile, üçüncü tarafların çatışmalara katılmamasını itibarsızlaştırmak için aşağılayıcı bir tavır olan sözde tarafsız gözlemcilerden kurtulamadı. Argüman her zaman aynıdır: İyi ve kötü arasındaki destansı bir mücadelenin iyi tarafına yardım etmemek, kendi başına kötülük yapmakla eşdeğerdir. Yine de savaşın ve çatışmanın mantığı, tarafsızların bir yere gitmemesini garanti eder.
Bunun nedeni, savaşların bazı tarafsızları yok etmesine rağmen, her zaman yenilerini doğurmasıdır: Napolyon savaşları İsviçre’nin kalıcı tarafsızlığını yarattı ve Hollandalılara karşı Belçika devrimi, aynısının Brüksel versiyonunu getirdi. Birinci Dünya Savaşı ikincisini yok etti, ancak karşılığında Danimarka ve Norveç tarafsızlığına ilham verdi. İkinci Dünya Savaşı, İrlanda, İspanyol, Portekiz ve Türk tarafsızlığını doğuranları (ve daha fazlasını) mahvetti. Soğuk Savaş son üçünü ortadan kaldırdı. Ancak Avusturya, Finlandiya ve Yugoslavya’nın ve ayrıca tüm müttefiksiz hareketin tarafsızlığına yol açtı. Ukrayna üzerindeki mevcut savaş bir istisna değildir; dünyanın üçte ikisinde tarafsız politikalara yol açtı. Üçüncü devletlerin müttefiksiz tavrı uluslararası yaşamın bir gerçeğidir ve öyle kalacaktır.
Tarafsızlığın siyasi bir kavram olarak aslında ne anlama geldiğine dair evrensel olarak kabul edilmiş bir tanım yoktur. En fazla uluslararası çatışmalarda taraf tutmamak olarak anlaşılır – ancak bu sığ tanım aynı zamanda tarafsızların siyasi olarak kayıtsız olduklarına dair yanlış algının da köküdür, ki öyle değildirler.
Tarafsızlık, I. Dünya Savaşı’ndan önce uluslararası hukuk kapsamında tanımlanmıştı, ancak yalnızca ateşli silah savaşları sırasında üçüncü tarafların savaşan taraflarla olan ilişkisini kapsıyordu. Bu anlayış siyasi analiz için çoğu kez oldukça yararsızdır. Çünkü barış zamanının tarafsızlığını hesaba katmaz ve bir devletin ya savaşan ya da tarafsız olduğu ve ikisinin arasında hiçbir şeyin olmadığı ikili bir dünya yaratır. Bu, İsviçre’nin Ukrayna’ya silah göndermekten kaçınırken Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarını desteklemesinde görüldüğü gibi, nadiren gerçeklikle örtüşür.
Soğuk Savaş sırasında, yaygın tarafsızlık anlayışı, en belirgin şekilde İsveç, Finlandiya, Avusturya, İsviçre, İrlanda ve Yugoslavya’nın dış politikaları ve bir dereceye kadar müttefiksiz ülkelerin teşvikiyle dış savaşlara katılmamaktan askeri ittifaklara katılmamaya doğru kaydı.
Dış politika ilkelerinde ve hatta anayasalarında tarafsızlıktan bahseden İsviçre, Avusturya, İrlanda veya daha yakın zamanda Sırbistan, Moldova ve Moğolistan gibi devletler, gelecekteki herhangi bir çatışmada, özellikle de çatışmalar başladığında, temel tarafsızlık yasalarına her zaman bağlı kalacaklarına söz verirler.
Tarafsızlığın ne olduğunun ötesinde, etkileri ve neden çeşitli devletlerin bu stratejiyi benimsediği hakkında derin, yaygın yanlış anlamalar var. En yaygın olanı, tarafsızların dış politikada pasif ve uyuşuk oldukları iddiasıdır. Tersi doğrudur. Savaşan tarafların isteklerine uymayan bağımsız bir politikayı sürdürmek (ister silahlı bir savaşta ister bir ticaret savaşında olsun) son derece zordur ve çatışan tüm taraflarla sürekli etkileşim gerektirir. Bu, İkinci Dünya Savaşı sırasında İspanya, İsveç ve İsviçre için geçerliydi ve bugün, dengelerini sağlamak için Rusya, Ukrayna ve batı ile değiş tokuş yapan Hindistan, Güney Afrika ve Latin Amerika’daki hemen hemen tüm ülkeler için geçerli.
İkinci bir varsayım, tarafsızlığın zayıflık ve pasifizme eşit olduğudur. Bununla birlikte, işleyen bir tarafsızlık politikası, ABD’nin 150 yıllık tarafsızlığı sırasında olduğu gibi, genellikle bir güç işaretidir. Rusya-Ukrayna ihtilafında taraf tutması için Hindistan’a yapılan baskıda görüldüğü gibi, tarafsızların bağımsız konumlarını korumak için bir çatışmanın tüm taraflarından gelen eleştiri ve tehditlere dayanacak kadar -askeri ve ideolojik olarak- güçlü olması gerekmektedir. Geçen yıl Dışişleri Bakanı S. Jaishankar, Avrupalı bir dinleyici kitlesine Hindistan’ın Batı’nın ikili çerçevesini reddettiğini açıklamak zorunda kaldı: “Bu eksene katılıp katılmamanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. Eğer birine katılmıyorsam diğeriyle olmalıymışım, bunu kabul etmiyorum.”
Başarılı bir nötr en az iki koşulu karşılamalıdır. İlk olarak, statüsü güvenilir ve öngörülebilir olmalıdır. Bu, tarafsızların politika duruşlarını net bir şekilde iletmeleri ve saldırıya uğradıkları takdirde kendi başlarına asgari bir savunma yapabilmeleri gerektiği anlamına gelir; bu, İsviçre’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın işgal etmesi durumunda altyapısını havaya uçurmakla ve şiddetli bir savaşa tutulmakla tehdit edildiğinde yaptığı şeydi. Bu, tarafsız ülkelerin tepeden tırnağa silahlanmaları gerektiği anlamına gelmez, çünkü tarafsız güvenilirlik aynı zamanda her iki taraf için de bir tehdit oluşturmamayı ifade eder. Bir taraf bir tarafsızı tehdit olarak algılamaya başlarsa -ya çok fazla ya da çok az silahlı olması ya da düşmanla yoğun bir şekilde işbirliği yapması nedeniyle- genellikle oyun biter ve tarafsız, geçmişte olduğu gibi, ekonomik ya da askeri saldırıların hedefi haline gelebilir; Vietnam Savaşı’nda Laos ve Kamboçya’ya olduğu gibi.
İkincisi, tarafsız statü kullanışlı olmalıdır. Bunu, bir tampon devlet işlevi üstlenerek, iyi hükümet hizmetleri sunarak (savaşanları düşman topraklarında diplomatik olarak temsil ederek), müzakereler için diplomatik bir aracı olarak hareket ederek, uluslararası ticaret için bir platform sağlayarak, tüm taraflara banka ve para birimini sunarak hatta kendi topraklarında casusluğun bir istihbarat merkezi olarak işlev görmesini zımnen kabul ederek yapabilir. Örneğin İsviçre’nin tarafsızlığı, 1815’te Avusturyalılar ve Fransızları tamponlayarak Avrupa’da barış ve istikrara hizmet edeceğini açıkça kabul etti ve daha sonra Dünya Savaşları sırasında yukarıda sayılan tüm işlevleri yerine getirdi.
Tehditlerle yüzleşmekte dış desteğe güvenemedikleri için genellikle tarafsızların stratejik olarak dezavantajlı oldukları varsayılır. Ancak, savaşan taraflara yararlı olmak, bir devletin alabileceği en iyi güvenlik garantisidir. Tarafsız olana saldırılması durumunda potansiyel bir işgalci için saldırı maliyeti, çatışmanın her iki tarafının da müdahale etmeye istekli olabileceği noktaya kadar artar. 1914’te tarafsız Belçika için durum böyleydi. Birleşik Krallık ve Fransa’yı tampon devlete yardım etmek için savaş ilan etmeye iten tam da Almanya’nın tarafsızlığının ihlaliydi – ittifaka gerek duymadı-. Soğuk Savaş’ta da, eski ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafsız Avusturya savunmasının sinyallerini verdi. ABD Dışişleri Bakanlığı, 1956 Macar Devrimi üzerine “Sovyetler Birliği’nin Avusturya’nın tarafsızlığına saldırması, Üçüncü Dünya Savaşı anlamına gelir” dedi.
“Peki ya Ukrayna?“diyor eleştirmenler. Tüzüğünde tarafsızlık maddesi vardı, saldırıya uğradı! Burada mesele inandırıcılıktır. NATO ittifakı 2008 Bükreş zirvesinde Ukrayna’ya nihai üyelik sözü vermekle kalmadı, aynı zamanda Maidan devrimi, NATO yanlısı güçleri getirerek Viktor Yanukovych’in seçilmiş hükümetini silip süpürdü. Ukrayna’nın tampon devlet statüsünün ortadan kalkmasıyla veya en azından sorgulanmasıyla, Rusya 2014’te saldırıya geçti.
Rusya’nın diğer tarafında Moğolistan, her iki taraftan da egemenliğine karşı herhangi bir tehdit olmaksızın Rusya ve Çin’i başarılı bir şekilde tamponlayan bir karşı örnek olarak karşımıza çıkıyor. Ukrayna için kalıcı tarafsızlık, Rus işgali başlamadan önce ve hatta 2022 Mart ayının sonlarına kadar bir seçenekti. (Nisan ayında bozulan İstanbul müzakerelerinin bir parçasıydı). Artık ülkenin kalıcı olarak bölünmesi daha olası olacaktı.
20. yüzyılda tarafsızlar pek çok jeopolitik şapka taktılar. Finlandiya ve İsveç’ten İsviçre, Avusturya, Yugoslavya’ya kadar uzanan tarafsız kuşak NATO ile Varşova Paktı üyeleri arasında fiziksel boşluk oluşturduğu için Soğuk Savaş sırasında özellikle değerli olduklarını kanıtladılar. Dahası, tarafsız ve müttefiksiz devletler, birkaç karşılıklı demir perde siyasi atılımın gerçekleşmesine yardımcı oldular: Nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşması ve Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Konferansları müzakereleri sırasında,dünya diplomasisinin çarklarını yağlayan petrol işlevi gördüler.
Artık Finlandiya ve İsveç tampon rollerinden vazgeçtiğine göre, Rusya onlara potansiyel tehditler olarak davranacağının ve onları bir NATO-Rus savaşında cephe hattı devletleri haline getireceğinin sinyallerini şimdiden verdi. Eski Avusturya Şansölyesi Bruno Kreisky bu dinamiği anladı ve bu nedenle -Soğuk Savaş’ın en sıcak zirvesinde bile- mümkün olduğu kadar çok sayıda uluslararası örgütü Viyana’ya yerleştirmek için çok uğraştı çünkü bunlar Avusturya’nın yararlılığını kanıtlayacak ve nükleer bir saldırıya karşı pragmatik bir garanti görevi görecekti.
Başarılı tarafsızlık, sınırda oturmaktan başka her şeydir. Taahhütlü tarafsızlık, kişinin kendi çıkarları ve çatışan tüm tarafların çıkarları için aktif bir rol üstlenmesi anlamına gelir – tarafsız olmak yerine tarafın tamamı olmak-. Mümkün olduğunda dahil olmak ve yalnızca gerektiğinde dışarıda kalmak anlamına gelir. Taahhütlü tarafsız devletler, konu ağır insan hakları ihlalleri, soykırım veya savaş olduğunda seslerini yükseltmek zorundadır.
Bugün, uyumsuzluğun çoktan ortadan kalkıp kalkmadığı veya yeniden dirilişi olup olmadığı sorusu tartışmalıdır. Tarafsızlık söz konusu olduğunda, gerçekten önemli olan sadece iki soru vardır: Birincisi, hangi tarafsızlar sahneyi terk edecek ve hangileri doğacak? İkincisi, tarafsızlar yeni küresel çatışmada yapıcı bir rol oynayacak mı, yoksa kenarda mı kalacaklar? Daha iyisi ya da daha kötüsü, eğer tarih herhangi bir rehberlik sağlıyorsa, tarafsızlık burada kalacaktır. Onu verimli bir şekilde nasıl kullanacağımızı da düşünebiliriz.
Kaynak: https://foreignpolicy.com/2023/06/06/ukraine-russia-war-neutrality-nonalignment/