Türkiye’nin Dış Politika Sorunları Kitap Analizi
İ.Reşat ÖZKAN, Türkiye’nin Dış Politika Sorunları, Ankara, Ümit Yayıncılık, Mayıs 1999, 317 Sayfa, ISBN:975-7115-61-4
İ. Reşat Özkan tarafından kaleme alınan “Türkiye’nin Dış Politika Sorunları” adlı kitap, Türkiye’nin 1990’lı yıllardaki dış politika meselelerini ele almıştır.
Özkan’ın dış politika analizi noktasında eleştirel bir tutum izleyerek dönemin dış politika meselelerini ‘’küreselleşme’’ kavramıyla bütünleştirmiştir. Bu kavram kitabın temel noktasıdır.
Kitap, 6 bölümden oluşmaktadır. İlk bölümü “Genel Bir Konu: Dünya ve Türkiye” adlı çalışma oluşturmaktadır. Özkan, bu bölümde Türk dış politikasındaki değişimleri “küreselleşme” kavramıyla açıklamıştır. “Yeni Dünya Düzeni” kavramını ortaya atarak bu kavramı dış politikada analiz edip, Türkiye’nin dış politikada gerçekçi bir tutum izlemesinin gerekliliğini belirtmiştir. Bu bölümde Özkan, dönem sorunlarına geliş sürecinden bahsederek diğer beş bölüm hakkında ön hazırlıkta bulunmuştur. “Bu Dünyanın Nesi Uygar?” adlı yazısıyla başlayan bu bölümde, yazar, dünyada var olan sistemi eleştirerek tarihsel bağlamda örnekler vermiştir. Dönemin gündeminde yer edinen Kosova Savaşı’nda örnek veren Özkan, ülkelerin dış politik müdahalesinde çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini belirtmiş ve Bosna’nın görmezden gelindiğini söylemiştir. Bu hususta da bu soruyu sorma gereksinimi duyarak giriş yapmıştır. Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye-Ortadoğu ilişkileri boyutunda dış politik meseleleri ele almıştır. Dönemde eleştirdiği iki unsurdan ilki, büyük devletlerin dış politika tutumlarında çıkarlarına uygun hareket ederek uluslararası sorunları irdeleme biçimleri ve bu sorunların çözümünde ya da çözümsüzlüğünde aktif bir rol izlemeleridir. İkinci husus ise Türkiye’nin dış politikada takındığı tutumdur. Özkan bu tutumu, Türkiye’nin Avrupa Birliği‘ne (AB) girme çabası noktasında ele almıştır. Türkiye’nin dış politika kararlarına “edilgen tutum” kavramını yakıştırmıştır. Soğuk Savaş döneminde var olan iki kutuplu sistemin getirisi olan durumu, dış politika karar alıcılarından aktörün var olduğu blokta yek diğerine karşı kullanılmasıydı şeklinde açıklamıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan yeni dünya düzeninde bu durumun değiştiğini ve Türkiye’nin değişen dünya düzenine tam uyum sağlayamadığı eleştirisini yapmıştır. Dönemin gündeminde yer edinen bir sorun ise PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanması sorunuydu. Öcalan, 1979 yılında yapılan operasyonda Suriye’ye kaçarak 1998 yılına kadar terör eylemlerinin planlarını yürütmüştür. Türkiye, Suriye’den Öcalan’ın iadesini istemiştir fakat Suriye bu durumu kendi lehine çevirmek isteyerek terörü araçsallaştırmıştır. “Suriye Krizi” olarak bahsi geçen olayda Türkiye’nin takındığı tutum sonrası Öcalan, Suriye’den sınır dışı edilmiştir. Yeni bir durağı olan İtalya’da ise bulunarak dönemin yeni bir krizi haline gelmiştir. İtalya’da yakalanan Öcalan’ın iadesi yine bir dış politik mesele haline gelmiştir. İtalya ise bu meseleyi uluslararası boyuta taşımak isteyerek Öcalan’ın iadesini diretmiştir. Yargılamanın uluslararası mahkemede yapılması gerekliliğini savunmuştur. Özkan, bu sorunu ise uluslararası mahkemeye taşımak isteyen İtalya’nın, Türkiye’nin iç meselesini siyasallaştırma gayesinde olan bu tutumunun yanılgı olmadığını, bizzat yanlış bir tutum olduğunu belirtmiştir.
Kitabın ikinci bölümünü ise “Geniş Bir Konu: Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri” adlı çalışma oluşturmaktadır. Özkan, Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir tarih olarak 6 Mart 1995 tarihini belirlemiştir. Bu tarihte, Ankara Antlaşması ile kurulan Ortaklık Konseyi Kararı ile AB-Türkiye arasında gümrük birliği sağlanmıştır. Bu noktada ise Özkan’ın eleştirdiği durum Türkiye’nin bu topluluğa katılmadan gümrük birliği sürecine girmesidir. Diğer ülkelerden örnek veren Özkan, Yunanistan’ın, Portekiz’in topluluğa katıldıktan sonra ortaklık statülerini tamamlayarak gümrük birliği sürecine girdiklerini belirtmiştir. Burada eleştirdiği husus, diğer ülkelerin AB’ye giriş süreçlerinin Türkiye’den daha farklı işlediği noktasında olmuştur. Özkan’a göre bu karar, Türkiye’yi dış ekonomik ilişkileri ve bunların çıkış noktasındaki ulusal sorunları açısından AB’nin vesayeti altına soktuğu görüşü olmuştur. Bu süreçte Avrupa’ya “asit yağmuru” yakıştırmasını yapmıştır ve AB’nin stratejisini sinsi bularak Türkiye’yi bu topluluğa katmadan yükümlülüklere maruz bıraktığı ve dönem hükümetlerinin de kısa vadede bunu iç politika malzemesi olarak kullanarak “edilgen dış politik tutum” içinde olduğunu belirtmiştir. Türkiye’nin bu topluluğa katılma sürecinde AB’nin izlediği politikaları sert bir dille eleştirmiş ve bu noktada var olan kültürel farklılığı ve dini farklılığı göz önüne olarak bu topluluğa üye olma sürecine umutsuz yaklaşmıştır. Türkiye-AB ilişkilerinde kırılma noktası olan 16 Temmuz 1997 tarihli Avrupa Birliği Komisyonu (AK) tarafından hazırlanan “Gündem 2000” adlı rapor olmuştur. Bu raporda, AB’nin genişleme sürecine yer verilmiştir. İlk genişlemede Türkiye’yi görüşmeye çağırmaması ilk meseledir. Diğer sorun ise AB’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’ni görüşmeye çağırmış olmasıdır. Özkan, bu gelişmeler ışığında AB’ye ikiyüzlü politika izlediği eleştirisine yer vermiştir. Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs meselesi noktasında 1959 ve 1960 Zürih ve Londra antlaşmaları çerçevesinde hakları vardır. AB’nin tutumunu Doğu Akdeniz’de ciddi sorunlara yer açabilecek potansiyelde olduğunu belirterek AB’nin Kıbrıs sorunu noktasında enosis taşeronluğuna soyunduğu görüşüne yer vermiştir.
Kitabın 3.bölümünü oluşturan “Uzun Bir Konu: Yunanistan’ın Türkiye Paranoyası” adlı çalışma yer almaktadır. Bu bölümde ise Yunanistan’ın Türkiye politikasına yönelik “gerilim politikası” kavramı uygun görülmüştür. Özkan, iki ülke ilişkilerinde Atatürk ve Venizelos arasında dostluğa dayanan dönemi ele alarak, sonraki süreçlerde bu ilişkinin gerilmesinde Yunanistan’ın politik tutumunun altında yatan nedenleri ele almıştır. Yunanistan dünya kamuoyunda “Türkiye’den tehdit var” söylemleri bu ilişkideki tutumunun düşmanlık felsefesi üzerine kurulu olduğuna binaen ilerlettiğini açıklamaktadır. Dönem olaylarını ele alan Özkan, “Nikiforos 97” isimli ortak tatbikatta yaşanan Yunan uçaklarının Kıbrıs hava sahası üzerinden uçması Türkiye ve Yunanistan’ın uçaklarının uçmaması yönündeki moratoryumu deldiğini belirtmiştir. İki ülkeye ait savaş uçakları “it dalaşı” adı verilen yakın temas durumuna gelmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzeri ufak çaplı olaylar, iki ülke içinde tehlikeli gelişmelerin yaşanmasına sebebiyet verebileceğidir. Yunanistan ile olan bir diğer sorun ise S-300 Füzeleri’dir. Kıbrıs Rum Yönetimi(KRY), adanın güneyine Rus tipi S-300 füzelerinden yerleştirme girişimin olmasının arkasında temel aktör Yunanistan olarak belirlenmiştir. Özkan, Yunanistan’ın bu tutumunu yadırgamayarak şöyle açıklamıştır: “Lozan Antlaşması’na aykırı bir şekilde silahlandırmış olduğu 12 adaya ek olarak, Türkiye’nin güneyinde önemli bir askeri güç, birer deniz ve hava üssü oluşturmaya çalışmaktadır.” Bu sorunun çözümünde Türkiye, Yunanistan’ı ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) dünya kamuoyu önünde uyarması bu meselenin büyümeden çözülmesini sağlamış ve S-300 füzeleri konusu askıda kalmıştır. Özkan, dış politik sorunların çözümünde dönemin Dışişleri Bakanı’nı İsmail Cem’in kişiliğinin çok önemli bir payı olduğunu belirtmiştir.
Kitabın dördüncü bölümünde ise “Kronikleşen Bir Konu: Kıbrıs” adlı çalışma yer almaktadır. Kıbrıs meselesine bir önceki bölümlerde de yer veren Özkan, bu bölümde de S-300 Füze Krizi’ne değinmiştir. 1959 ve 1960 yıllarında yapılan Londra ve Zürih Antlaşmaları ile Türkiye’nin de içinde bulunduğu “garantör devlet” sıfatı Kıbrıs konusunda aktif yer alacağının bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. GKRY’nin izlemiş olduğu politikalar neticesinde “enosis” faaliyetlerini noktasında Türkiye’nin her daim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) yanında yer alacağını belirten Özkan, Avrupa Birliği’nin GKRY’yi görüşmeye çağırması politikasını tekrar eleştirmiştir. GKRY’nin uzlaşmacı olmayan tavrı ve Yunanistan’ın bu tutumu desteklemesi iki aktöründe çözüm aramayan tavırları bu sorunu sadece uluslararası boyuta taşımak istemeleri, bu sorunun kronikleşmesi bağlamında ele alınmıştır.
Kitabın beşinci bölümünde, “Özel Bir Konu: Boğazlarda Güvenlik ve Petrol” adlı yazı yer almaktadır. Özkan’a göre dönemde var olan ilk büyük sorun Abdullah Öcalan’ın İtalya’ya gidişi ve sonrasında yaşanan gelişmelerdir. Dönemin ikinci büyük sorunu olarak ele aldığı husus ise Hazar bölgesi petrollerinin dünyaya aktarılması meselesidir. Bu noktada ise var olan husus “Bakü-Süpsa” boru hattı meselesi olmuştur. Özkan, bu meseleyi iki türlü ele almıştır. Hazar bölgesinden çıkışlı bir enerji hattı oluşturulacaktır. Bu hat güzergâhında Türkiye’nin beklentisi “Bakü-Ceyhan” boru hattıdır, fakat, petrol şirketleri bu hattın “Bakü-Süpsa” güzergâhından geçmesi niyeti içerisindelerdir. Bakü-Süpsa hattının geçiş noktası Karadeniz’den İstanbul ve Çanakkale Boğazları olacak şekilde belirlenmiştir. Özkan ise bu durumun kabul edilemez olduğunu belirterek Türkiye’nin güvenlik meselesi noktasında karşı çıkmasının gerekliliğini savunmuştur. İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerin kazalarına yer veren Özkan, petrol taşınması durumunda ekolojik hasarın boyutunun büyük bir kriz getireceğini belirtmiştir. Türkiye’nin güvenliği bağlamında, Bakü-Ceyhan hattının önemine vurgu yaparak dönemde hala çözülememiş bir meseleyi irdelemiştir.
Kitabın altıncı ve son bölümünü oluşturan “…Ve Sıcak Bir Konu: Petrol/Ortadoğu” adlı yazısını Özkan kısa tutmuştur. Körfez Krizi sonrasında gelişen olaylar neticesinde konuyu ele alan Özkan, Türkiye açısından değerlendirerek olası bir savaşta en çok etkilenecek üçüncü aktör olduğu savını ortaya atmıştır. Irak’ta kimyasal ve biyolojik silahların Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları tarafından araştırılması noktasında Irak yönetiminin çıkardığı zorluklar yeni bir askeri müdahale olma ihtimalini getirmiştir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan‘ın Irak ziyareti sonrası yumuşamaya giren ilişkiler antlaşma yapılarak Irak‘a uygulanan ekonomik ambargoyu kaldırmıştır. Irak ile yapılan bu antlaşma neticesinde Irak’ta BM‘in şart koştuğu sürece uymak zorundadır. Özkan, Irak’ın bu sürece uymamasının daha büyük felaketlere yol açabileceğini belirtmiştir. Son olarak da yeni dünya düzeni kavramını tekrar ele alarak “yenilik” noktasında eleştirmiştir.
İ. Reşat Özkan tarafından kaleme alınan “Türkiye’nin Dış Politika Sorunları” adlı kitaba dair genel bir inceleme yapacak olursak, Özkan’ın “küreselleşme” kavramı etrafında olayları ele aldığını ve güncel olaylara ağırlık verdiğini söyleyebiliriz. Özkan, olayları birçok açıdan analiz ederek sonucunda öngörülerini sunmuştur. Bu kitaba dair görebileceğimiz ilk husus, Özkan’ın öngörülerinin doğru çıktığıdır. Dünyanın değişen sisteminde büyük güçlerin dış politika kararlarına eleştiri niteliğinde yazılmış bu kitapta küreselleşme kavramını açıklarken dünyada kurulmaya çalışılan yeni bölüşüm ve sömürü düzeninin çirkinliklerini örtmede kullanılan yoz bir anlatım olarak açıklamıştır, Özkan. Bu kitap, dönemin Türk dış politikasını anlamak ve uluslararası gelişmelerin analizini yapmak bakımından önemlidir. Bütün gelişmelere yer verilmese dahi, Özkan’ın dış politika analizlerinde kullandığı sade anlatımı ve eleştirel yaklaşımıyla “sui generis” bir eserdir.