Uluslararası İlişkilere Sosyolojik Yaklaşım
Özet
Uluslararası İlişkiler bir disiplin olarak ortaya çıktığından beri realizm ve liberalizm teorileri bu alanda egemen olmuşlardır. Soğuk Savaş’tan sonra, dünya düzeninde oluşan gelişmelerin açıklanmasında bu iki teori yetersiz kalınca tarihsel sosyoloji ve konstrüktivizm (inşacılık) kuramları gibi sosyal teorilere başvurulmuştur. Bu teoriler, uluslararası ilişkilerin çözümlenememiş birçok sorununa çözüm getirmeyi başarmışlardır. Bu çalışmada, uluslararası ilişkileri sosyolojik perspektiften incelemek üzeri, sosyolojik yöntem ve yaklaşımlardan ve Uluslararası İlişkilere katkılarından bahsedilmiştir. İkinci olarak, sosyolojinin alt dalları olan, tarihsel sosyoloji ve din sosyolojisinin disipline katkıları ve aralarında olan ilişki incelenmiştir.
Giriş
Uluslararası İlişkiler disiplini ve Sosyoloji tarih boyunca farklı yolları benimsemişlerdir. İlk olarak makro düzeyde milletlerarası ilişkileri ve ikinci olarak daha mikro düzeyde toplumların incelemesine odaklanmıştır. Ancak son yıllarda konstrüktivizm (inşacılık), tarihsel sosyoloji, Uluslararası Siyaset Sosyolojisi gibi yeni yaklaşımlar ve sosyolojik yöntemler, disipline girdikten sonra iki disiplinlerin yakınlaşmasına sebep olmuştur. İlk olarak Uluslararası İlişkilerin sosyal teorisi olan Konstrüktivizme değinelim.Konstrüktivizm, realizm ve idealizmden farklı olarak sosyal gerçekciliğin sabit ve doğal olmadığını, aksine insan aktörlerinin düşünce ve öznellerarası uzlaşmasına bağlı olduğu (Badie ve, 2011) ve sosyal olarak inşa edildiği vurgulamaktadır. Yani, insanın fikir ve davranışları, onun doğayla ve çevresiyle (aktör, yapı), belli bir sosyal yapı içerisinde ve birtakım kurallara bağlı olarak sürekli etkileşim sonucunda oluştuğunu söylemektedir.Yine, bu insan (amil ya aktör) kendi davranışlarıyla çevreyi (yapıyı) etkilemektedir ve böylece birbirlerini tekrar oluşturur. Teoriye göre, uluslararası politika sosyal yapılarından ibarettir. Uluslararası ilişkilerde, fikirlerin uluslararası yapıyı nasıl tanımladığı; bu yapıların devletlerin kimliklerini, çıkarlarını ve dış politikalarını nasıl şekillendirdiği; devlet ve devlet dışı aktörlerin bu yapıyı nasıl yeniden ürettikleri ile ilgilenmektedir (Baylis, 2020). Konstrüktivizm, milletlerarası münasebetlerde devleti ana aktör olarak kabul etmekle beraber, kimliklerin, devletlerin çıkarlarının belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. İşte bu devlet kimliklerinin hangi sosyolojik aşamaların sonucunda biçimlenmesini ancak sosyolojik teori ve perspektiften yola çıkarak açıklanması mümkün olacaktır. Konstrüktivizm, uluslararası sistemin maddi ilişkilerin yanı sıra sosyal ilişkilerden oluştuğunu vurgulamaktadır.Uluslararası ilişkilerin dünya çapında oldukça farklı bir şekilde yapıldığını iddia etmek oldukça yaygındır (Gofas ve, 2018). Uluslararası İlişkiler disiplininde, coğrafi olarak bölünen farklı düşünce okulları (İngiliz okulu, Amerikan okulu, Avrupa okulu gibi farklı vb.) vardır (Gofas ve, 2018). Bu farklı okul oluşumunu yönlendiren ve sürdüren sosyolojik faktörleri incelemek de sosyolojinin alanına girmektedir (Gofas ve, 2018).Uluslararası Siyaset Sosyolojisi, Uluslararası İlişkiler disiplinine sosyoloji ve sosyal kuramı entegre etmenin kazançları üzerinde sistematik bir şekilde durmaktadır (Baysal ve, 2019). Ayrıca, sosyolojik yöntem ve teorilerin Uluslararası Hukuk çalışmalarına potansiyel katkısı ve Uluslararası Hukukçulara güncel sorunların incelenmesinde kullanımları ile birlikte uluslararası aktörlerin kimlik ve farklılıklarını ortaya koyarak uluslararası güven(siz)lik güncel sorunları daha mikro düzeyde analiz edilmesini sağlamaktadır. Bu çalışmada, Sosyoloji ve Uluslararası ilişkilerin çalışmalarına büyük katkısı olan (sırayla) üç husus kısaca ele alınmıştır: (1) Uluslararası toplum başlık altında, uluslararası ilişkilerde kullanılan/kullanılabilecek sosyolojik yöntem ve yaklaşımlar, (2)Tarihsel sosyoloji ve uluslararası ilişkiler, (3) Din sosyoloji ve uluslararası ilişkiler.
Uluslararası Toplum
Yıllarca dünya düzeninin sosyal doğası ihmal edilerek Siyaset Bilimi, uluslararası ilişkileri incelenmesi için kullanılmıştır (Landecker, 1938). Kurumların ve süreçlerin makro ölçekli açıklamaları radikal bir şekilde yetersiz kabul edildi (Gofas ve, 2018). Uluslararası İlişkiler çalışmalarında, ‘Yukarıdan aşağıya’ makro-tarihsel anlatıların yanında, ‘aşağıdan yukarıya’ etnografik ve deneyimsel anlatımları da kabul edildi. Uluslararası ilişkiler, insanlardan oluşan milletlerarası bir ilişki olduğu için sosyal ilişkiler olarak nitelendirilmektedir (Landecker, 1938). Başka bir deyişle, uluslararası topluluğu bir sosyal topluma benzeterek, – ki zaten günümüz dünyada küreselleşmenin hızla gelişmesi, dünyayı bir topluluk haline dönüştürmüştür – çalışmalarında ve sorunlarına çözüm getirmekte sosyolojik yöntemlerin uygulanması daha ilgi çekici olmuştur. Sosyoloji, sosyal ilişkilerin incelendiği bilim olarak, Uluslararası İlişkileri incelemekte Siyaset Bilimi’yle rekabet edebilir (Landecker, 1938). Siyaset bilimi tamamen tanımlayıcı yöntemle uluslararası sorunlara çözüm getirmekte başarısız kalmıştır (Landecker, 1938).Sosyoloji uluslararası ilişkileri incelemek için kendine has yöntem ve yaklaşımı kullanabilir (Landecker, 1938). Bu yöntemleri, Siyaset Bilimin tanımlayıcı yönteminden farklıdır (Landecker, 1938). Çünkü, sosyolog, tek bir olgunun ele alındığı genel kategorileri kullanırken, siyaset bilimci için her fenomen benzersizdir (Landecker, 1938). Üstelik, farklı insanlar arası temas çeşitlerini birbirinden ayıran sosyoloji, her türünün (dolayısıyla uluslararası ilişkilerine has) özelliklerini kavramayı sağlayacaktır (Landecker, 1938). Örneğin, “Süper Güç”ün işlevi ve uluslararası ilişkilerdeki “Prestij”in doğası, sosyolojik kavramlar açısından “liderlik”, “hâkimiyet” ve “sosyal kontrol” olarak ve ”sosyal örgütlenme”nin geniş yönü altında, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgüt ve kurumların sorunlarını daha açıklayıcı biçimle incelenebilir (Landecker, 1938).Sosyolojik yöntemin diğer ayırt edici özelliği, sosyal olayları neden-sonuç ilişkileriyle incelenmesidir (Landecker, 1938). Sosyal etkenler hakkında veri toplayarak, belirli koşullar altındaki bazı faktörlerin genellikle belirli etkiler ürettiğini gösterir (Landecker, 1938). Bu bağlamda, sosyoloji, gelecekteki olayları tahmin edebilen bilimlerden farklı olarak, sosyal sürecin karmaşıklığını ve gelecekteki toplumlar hakkında tahminde bulunamaz (Landecker, 1938). Ancak sosyoloji gelecekteki gelişmeleri öngöremezse elverişli koşullar altında sosyal sürecin gelecekteki gelişimi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan muhtemel faktörleri gösterebilir (Landecker, 1938). Bu sosyolojik yöntem (Belirli faktörlerin belirli etkiler üretme) ile hasta olan (Barış ve düzen tehdit altında) uluslararası toplum için ‘sosyal terapi’ uygulanarak, iyileşmesinde hangi faktörler daha etkin olacağını göstermekte ve dünya düzeninde reform yaparak daha barışçı bir düzen kurmasında yol gösterici rol oynamaktadır.Neden uluslararası toplum ve dünya düzeni bu kadar savaşçı ve barıştan yoksundur? Bu soruyu da sosyoloji cevaplayabilir. Birincisi, Ulus gibi daha küçük sosyal toplumlardan farklı olarak, uluslararası toplumda hiçbir sembol, ortak değerler, insanlığın birliğini ortaya koyacak ortak bir din, ideoloji, ulusları birim olarak yöneten lider ya da ortak geçmişlerini hatırlatan kahramanların yokluğu, uluslararasındaki birlikten ziyade kavga ve kıskançlığa neden olmuştur. İkincisi, uluslararası toplumda, dış düşmanının – ki toplumlarda, birliği sağlayan önemli bir faktör olarak bilinmektedir – yokluğudur (Landecker, 1938). Çünkü “Diğerleri” hissi, “Biz” hissinin kaynağıdır (Landecker, 1938). Ortak bir dış düşman olmayınca, toplumların kendi aralarında çatışması doğaldır. Nasıl ki tarih boyunca Hıristiyanlar ve Müslümanlar birbirine karşı, aralarında birliği sağlamış ise, günümüz uluslararası topluma (kolektif olarak insanlığa) karşı – örneğin, uzaylılar vb. – dış düşmanları yoktur ki karşısına birliği sağlasınAma materyal olarak bir düşman olmasa da, uluslararası toplum, özgürlük, adalet, sosyal refah ve uluslararası işbirliği için baskı, eşitsizlik, sosyal sefalet ve hegemonya gibi ideolojileri karşı birlik olamaz mı (Landecker, 1938)? Etkisi az olsa da, bilim yayıldıkça bu ideolojilere karşı tutum da sertleşecektir (Landecker, 1938) ve dolayısıyla uluslararası toplum bu ideolojilere karşı birlik oluşturması beklenmektedir. İşte uluslararası sistemin bu gibi sorunlara çözüm getirmekte sosyoloji önemli rol oynamaktadır (Landecker, 1938).
Tarihsel Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler
Tarihsel Sosyoloji, Uluslararası İlişkiler de ne anlam ifade ettiğini anlamak için öncelikle kavramı tanımaya çalışalım. Sosyolojinin bir alt dalı olarak tarihsel sosyoloji, sosyolojiyi tarih çerçevesinde ele alarak, toplumların tarih boyunca nasıl gelişip değiştiğini incelemektedir. İlk olarak Alexis de Tocqueville’in çalışmalarında görünmektedir.Tocqueville kendi çalışmalarında Fransa’yı Amerika Birleşik Devletleri ile karşılaştırarak aynı sosyoekonomik sistemde her şeyin çok farklı olduğunu görmüştür (Badie ve, 2011). Bunun sebebi ise tarih sürecinde iki devletin farklı dini (katolik ve Protestan) ve kültürel yapılara sahip olduğunu belirtmiştir. Tarihsel sosyolojinin kurucusu bilinen Max Weber de çeşitli tarihler, dinler ve kültürlerle şekillenen, sosyolojik olarak farklı toplumları karşılaştırmıştır (Badie ve, 2011). Yahudilik, Budizm, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi farklı toplumları inceleyerek her aktörün değerleri, rasyonellik veya irrasyonalite dereceleri ile aralarındaki etkileşimlere, dünyalarını nasıl organize etme biçimiyle ilgilenmiştir (Badie ve, 2011). 1980’lerda tarihsel sosyoloji perspektiften, Uluslararası İlişkiler çalışmalarında büyük oranda yararlanmıştır ve disiplinde resmen ‘alternatif’ bir yaklaşım olarak görülmüştür.Modern dünyamızın temel özellikleri olan kapitalizm, sanayileşme, kentleşme gibi gelişmeler hangi şartlar altında gerçekleşmiştir? Günümüz dünya siyasetinde aktörler olarak karşımıza çıkan devletler, tarih sürecinde şehir-devletten imparatorluklara ve günümüzde ulus-devletlere kadar nasıl bu kadar farklı ve çıkarları birbirine çelişen olarak ortaya çıkmıştır? Neorealizm teorisinde doğal olarak bilinen ve uluslararası sistemin temel özelliği olan anarşi, hangi tarihsel ve sosyal gelişmelerden kaynaklanmaktadır? Tarihsel sosyoloji kendi tarihsel ve sosyolojik perspektif ve incelemeleriyle Uluslararası ilişkilerde bu biçim sorulara cevap verebilecek niteliğindedir. Uluslararası İlişkiler çalışmalarına sosyolojik ve tarihsel bir anlayış ekleyerek (Yalvaç, 2013), küçük ölçekli toplumlardan, günümüzde var olan büyük devletlere ve ulus-ötesi bağlantılara kadar, insani gelişmenin kendine özgü özelliklerini anlamak amaçlanmaktadır. Kısacası, tarihsel sosyolojinin, doğal olarak kabul ettiğimiz devletin nasıl bir dizi karmaşık sosyal sürecin ürünü olmasıyla ilgilenmektedir (Baylis, 2020). Tarihsel sosyoloji, devletin iç ve dış baskıların sonucunda oluşturulduğunu açıklamaktadır.Bu bağlamda, Charles Tilly’nın çalışmaları ilgi çekici olmuştur. 1990’da yayımlandığı Coersion, Capital and European states, AD 900-1990 kitabında, Avrupa’daki farklı devlet biçimleri tarih boyunca nasıl ortaya çıktığını açıklamaktadır. Ona göre, tüccar ve zengin sınıfın hakim olduğu bölgelerde şehir-devlet oluşur. İdareciler ve sermaye manipülatörlerinin etkileşim sonucunda imparatorlukları kurulmuştur.Ancak ulus-devletlerin ortaya çıkışında savaşlarda diğer devlet biçimlerine göre daha avantajlı olmuşlardır (Baylis, 2020). Çünkü ulus-devletler büyük asker gücü bulabilmekle beraber her türlü ticari ve tarımsal sınıfın çıkarlarına uygun bir devlet biçimidir (Baylis, 2020). Yani ulus-devletin, siyasi toplulukta, yaygın biçimi olmasında savaş ve kapitalizm büyük rol oynamıştır (Baylis, 2020). Zamanla, bu devlet biçimi, uluslararası sistemde bir norm haline dönüşmüştür (Tilly, 1992) ve günümüzde devletlerin neredeyse hepsini ulus-devlet biçimi esas alarak kurulmuştur.
Din Sosyolojisi ve Uluslararası İlişkiler
Uluslararası ilişkilerde din; 1648 Westphalia düzenin kurulduktan sonra etkisini yitirip din-devlet ilişkilerine son verilmişti. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İsrail devletinin kurulması ve 11 Eylül olayı, din; uluslararası ilişkilerde ve genelde uluslararası toplumda, kendisini göstermiştir. Uluslararası sistemde İran ve Vatikan gibi tam teokratik devletlerin var olması ve ABD ile Rusya gibi büyük devletlerin (ikisi de laik devletler olmasına rağmen) bile iç ve dış politikası dinin etkisinden uzak kalamadığı, dinin yeniden canlanmasının göstergesidir. Örneğin, 11 Eylülden sonra, ABD önderliğindeki Afganistan ve Irak’ın istilalarından, İslam’ı tehdit olarak görüp, bu ülkelerde demokratik ve Amerikan yanlısı devletlerin kurulması amaçlanmıştı (Haynes, 2005). Uluslararası ilişkilerde, buna benzer meselelerin açıklanmasında, din sosyolojisinin – sosyolojinin bir alt dalı olarak, toplumlar arasında yaşayışına, işleyişine, insanların dini grupların birbirlerini olumlu ya da olumsuz anlamda nasıl etkilediklerine bakan bilim dalıdır – incelemeleri büyük önem taşımaktadır.Din sosyolojisi, bir ülkenin siyasal ve toplumsal yapısı dinden ne yönde etkilendiğini inceleyebilme imkanı sağlar. Dinin yaşam içerisindeki konumu, dindarlık algılarının farklılaşması, dini grupların sosyal ve siyasal düzeydeki etkileri gibi konuların araştırarak bunun milletlerarası düzeye tehdit oluşturan küresel terörizmin ve güvenlik gibi meseleler incelenebilir. Bir ülkenin din-toplum ilişkileri inceleyerek, dini nasıl yorumlanması ve sonucunda terörizmin potansiyel tehdidi oluşturup oluşturamayacağını tahmin edilebilir.. Örneğin, Al jazeera’nın bir araştırmanın sonucunda, Avrupa’da birçok terör olayları Brüksel’den organize etmesi ve burada DEAŞ’ın daha çok katılımcılar olduğunu belirtmiştir (ISIL in Brussels | Al Jazeera World, 2017, 03:15–05:21) – ki, bu, Avrupa’nın güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu gibi tehditlerin, din-toplum ilişkilerini inceleyerek, hangi ülkelerde var olduğu veya hangi ülkelerden gelebileceğinin incelemesi için din sosyolojiye ihtiyaç duyurmaktadır.Dünya güvenliğine tehdit oluşturan terörizmin sosyal ve politik analizi, terörizmi öngörme ve önleme için bize çeşitli stratejiler ve mekanizmalar önerebilir. Terörle mücadeleye yönelik sosyolojik yaklaşım, terörizmi yoksulluk, eşitsizlik ve siyasi baskı olarak bilinen temel nedenlerini araştırmayı amaçlamaktadır. Yoksulluktan etkilenen veya siyasi baskıları gören ve temel hakları meşru yollardan elde edemen için, kaynakların ve siyasi gücün ‘daha adil ve eşit bir şekilde dağıtılmasını isteyenler için terörizm, tek seçenek olarak kabul edilmektedir’ (Salmon ve, 2008). Buna göre, terörizmden etkilenen ülkelerde, bütün zümrelerin siyasi hayata katılabilme imkanı sağlayacak demokratik bir hükümet kurulması, yoksulluğu ortadan kaldırmak ve eğitim düzeylerini iyileştirmek için yoğun ve tutarlı uluslararası çabaları terörizmi önleyecektir. Dolayısıyla, uluslararası güvenlik sorunlara sosyolojik bir yaklaşım yaparak, onların daha iyi anlaması ve çözümlenmesini sağlamaktadır.Din-toplum ilişkileri incelenerek, toplumun içinden gelen politikacılarının düşünceleri ve davranışları dinden ne kadar ve ne yönde etkilediğini ve sonucunda bunun ülkenin iç ve dış politikalarını nasıl etkilediği/etkileyeceği söylenebilir. Etkilenmez ise de, devletler, ülkenin yapı, değerler ve ideolojisine bakmaksızın rasyonel hareket edemezler. Çünkü, halk hükümeti devlet-dışı aktörler veya devrim yoluyla etkisi altına alabilir. Bunun en belirgin örneği 1979 yılında İran’da Batı yanlısı Şah’ı devirerek yerine halkın ideolojisine uygun dini bir hükümeti kurulmasıdır.Konstrüktivizm teorisine göre, devletin çıkarları ve uluslararası sistemde nasıl hareket ettiğini belirten devletin kimliğidir. Yani ne istediğimiz aslında kim olduğumuza bağlıdır. Ülkelerin ve ulusların kimliklerinin oluşumunda din önemli rol oynamaktadır. Sovyetler Birliğinin çöküşüyle birlikte, onlarca yıldır mevcut olan Sovyet anlatıları ve kimlikleri de kayboldu (Gerlach ve, 2014). Yeni Rusya’nın devlet kimliğini inşa eden Vladimir Putin’in devlet kimliği vizyonu, Rus Ortodoksluğu ve Rusya Ortodoks tarihi ile yakından bağlantılı ortak bir manevi çekirdek inşa ederek – istikrarsızlaştırıcı olarak algılanan – çeşitliliğin üstesinden gelmeye çalışmaktadır (Gerlach ve, 2014). Aynı şekilde, Suudi Arabistan’da, din (öncelikle Sünni İslam’ın Wahhabi versiyonu) sadece bireyin özel ve kolektif kimliklerini biçimlendirmede değil, aynı zamanda ulusal kimliklerini oluşumunda de önemli bir rol oynamıştır.
Sonuç
Belirtilen hususlardan yola çıkarak Sosyoloji-Uluslararası İlişkiler arasında kuvvetli bir bağ olduğu iddia edilebilir. Sosyolojik perspektif ve yaklaşımı, Uluslararası İlişkiler disiplinin geleneksel sınırlarını aşarak daha geniş bir çerçeveyle disiplinin sorunları incelemektedir. Sosyologlar, uluslararası ilişkileri daha mikro (aşağıdan yukarıya) ve geniş bir düzeyde incelemek için tarihsel sosyoloji, din sosyolojisi, siyaset sosyolojisi ve sosyolojik yöntemler ve yaklaşımları kullanarak, bu alanda birçok sorunları inceleyip çözüm getirmeye başarmışlardır. Aynı şekilde, uluslararası sistemi, uluslararası toplum biçiminde ele alarak, arada ki ilişkileri toplumsal ilişkiler olarak nitelendirir. Sosyolojik yöntemler uluslararası ilişkiler çalışmalarında daha verimli ve açıklayıcı olmuştur. Sosyoloji, uluslararası ilişkilerin anarşi ve güvenlik gibi birçok kavramları, kendi yöntemleriyle ele alarak daha açıklayıcı incelenmesini sağlar. Uluslararası ilişkiler çalışmalarında, Siyaset Biliminin metotlarına bir alternatif olarak, sosyolojik metotlarından büyük oranda yararlanmaktadır.Sosyolojinin bir alt dalı olarak, tarihsel sosyoloji, günümüzde uluslararası sistemdeki ulus-devletler, nasıl bir dizi karmaşık sosyal sürecin sonucunda ortaya çıktığını incelemektedir. Uluslararası sistemi, tarih çerçevesinde inceleyerek, devletler, sınıflar, kapitalizm ve savaş arasındaki etkileşimlerle ilgilenmektedir.Tarihsel sosyoloji son yıllarda, Uluslararası İlişkiler disiplinin ‘alternatif yaklaşım’ olarak bilinmiştir. Aynı şekilde dünya siyasetinde dinin yeniden canlandığı bir dönemde, din sosyolojisi, küresel siyaset ve din arasındaki ilişkilerin incelenmesinde büyük önem kazanmıştır. Sosyologlar, din-toplum ilişkileri inceleyerek küresel terörizm, ulusal güvenlik, uluslararası güvenlik vb. meselelerin köklerini inceleyebilir ve önerilerde bulunabilir.
Kaynakça
Badie, B., Berg-Schlosser, D., & Morlino, L. (Eds.). (2011). International encyclopedia of political science (Vol. 1). Sage.
Baylis, J. (2008). The globalization of world politics: An introduction to international relations. Oxford university press, USA.
Baysal, B., Karakaş, U., & Lüleci-Sula, Ç. Uluslararası Siyaset Sosyolojisi ve Güvenlik: Küresel Terörizm, Sınır Güvenliği ve Vatandaşlık Örnekleri. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 74(4), 1203-1231.
Gerlach, J., & Töpfer, J. (Eds.). (2014). The role of religion in Eastern Europe today. Springer.
Gofas, A., Hamati-Ataya, I., & Onuf, N. (Eds.). (2018). The SAGE handbook of the history, philosophy and sociology of international relations. SAGE.
Haynes, J. (2005). Religion and international relations after ‘9/11’.
ISIL in Brussels | Al Jazeera World. (2017, January 25). [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=tyEG_EscMdw
Landecker, W. S. (1938). The Scope of a Sociology of International Relations. Soc. F., 17, 175.
Nevo, J. (1998). Religion and national identity in Saudi Arabia. Middle Eastern Studies, 34(3), 34- 53.
Salmon, T. C., & Imber, M. F. (Eds.). (2008). Issues in international relations. Routledge.
Tilly, C. (1992). Coercion, capital, and European states, AD 990-1992 (p. 70). Oxford: Blackwell.
Yalvaç, F. (2013). Tarihsel Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler: Jeopolitik, Kapitalizm ve Devleder Sistemi. Uluslararası İlişkiler/International Relations, 3-28.
Gayet iyi bir şekilde yazmışsın MASROR …
teşekkürler shahab bey!