Yakın Mercek: Hindistan
YAKIN MERCEK: HİNDİSTAN
“Zıtlıklar Ülkesi” veya “Kaderciliğin Coğrafyası” denilirse sorun olmayacak bir ülke olan Hindistan çok dilli, çok kültürlü ve çok dinli bir yapıya ev sahipliği yapmaktadır. Küresel ticaret için çok önemli su yollarına komşudur ve geçmişte sömürülmüş bir devlet olmanın yükünü hala daha sırtında taşımaktadır. Zira sömürgeci devletler terk etmek zorunda kaldıkları bölgelerde etnisiteye, dine, mezhebe veya coğrafyaya dayanan büyük problemler bırakmıştır (ÖZTOP, 2019). Diğer bir yandan İslamiyet’in Hindistan ve çevre bölgelerinde görülmesinin nedeni kitlesel göçler ve ticaret yolları üzerindeki kuzey bölgeler ile güney sahil şeritleri boyunca oluşan ticaret liman şehirleridir. Tarihsel olarak kısaca özetlemek gerekirse bu Müslüman topluluklar 11. yüzyılda Gazneliler ile başlamış 19. yüzyıl başına kadar ise Babürlüler ile devam ederek oradaki Müslüman varlığını sağlamlaşmıştır. Fakat günümüze bakıldığında değinilmesi gereken önemli konulardan biri Müslümanlara karşı yapılmakta olan ayrımcılıklardır. Başbakan Narendra Modi Hükumeti’nin 2014 yılından günümüze kadar büyük bir milliyetçilikle yürüttüğü “Hindutva” politikası dikkat çekmektedir (ÖZAY, 2021).
İdeolojinin amacı 2024 yılına kadar Hindistan’ı bir Hindu Devleti’ne dönüştürmektir. Arka planında İngiliz sömürgesinden kurtulmak için bölgedeki diğer kimlikleri -Hristiyan ve Müslümanlar- ikincil konuma getirmek söz konusudur. Mahatma Gandhi’nin savunduğu herkesi kucaklayan seküler devlet fikri Hindistan’da hüküm sürmekte olan Hindutva ideolojisi ile çok büyük zarar görmektedir (BAYRAM, 2019). Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise Modi Hükumeti’nin 2019 sonlarında getirdiği “Yeni Vatandaşlık Yasası”dır. Bu yeni düzen dahilinde komşu ülkelerden zulüm gördüğü için gelen azınlıklara Hindistan vatandaşlığı verilmesi öngörülmektedir. Bu noktada Müslümanlar saf dışı bırakılmaktadır, bunun nedeni Hindistan vatandaşlığına din kriteri eklenmesi ve Müslümanların kökenlerinin Hindistan’a dayanıp dayanmadığının ispatlanma zorunluluğudur. Bunun sonucunda milyonlarca Müslüman “vatansız” konumuna düşeceğinden halk sokağa dökülmüştür ve Müslümanlar Modi Hükumeti’ne karşı her dinden insan ile net bir duruş sergilemiştir (ÜNLÜ, 2019).
Hindistan söz konusu olduğunda değinilmeden geçmenin imkânsız olduğu bir diğer konu ise “Keşmir” meselesidir. Zira bu problem de İngiltere’nin bölgeden çekilmesi sonrası oluşmuştur. Halkları ve kültürel özellikleri birbirine çok benzeyen Hindistan ve Pakistan 1947’de bağımsızlıklarını alma süreçlerinde siyasi ve psikolojik travmalar yaşamış, Keşmir bölgesinin iki ülke arasında sürekli bir gerginlik konusu olmuş ve bu gerginlik günümüze kadar gelmiştir (ÖZAY, 2021). Keşmir’i önemli yapan altın, zümrüt ve yakut madenleri açısından zengin olması ve tarıma elverişli, verimli topraklarının bulunmasıdır. 1947 ve sonrasına baktığımızda ise BM tarafından bölgede plesibit kararı alınmış fakat Hindistan bu kararı kabul etmeyip, İngiltere’nin desteği ile bu durumu kendi lehlerine çevirmiştir (ÖZTOP, 2019). Keşmir’in o dönemki Müslüman nüfusuna bakılacak olursa beklenilen sonuç bölgenin Pakistan’a ait olmasıdır. Belirtilmelidir ki; o dönem Keşmir halkı Pakistan’a katılma kararında bulunmuştur. Fakat plesibit kararı hiçbir zaman uygulanmamıştır. Bu anlaşmazlık sonucu 1947-1948, 1965, 1971 ve 1999 yıllarında Hindistan ve Pakistan savaşmıştır. İki ülke arasında çözülemeyen problem 1962 Çin-Hindistan Savaşı sonrasında Pekin yönetiminin, Tibet’in uzantısı olduğunu savunduğu Aksai-Çin adlı bölgeyi ele geçirmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. 1963 yılında ise Pakistan kendi kontrolünde bulunan küçük bir Keşmir bölgesini Çin’e vermiş, bu tarihten sonra olağan ikili anlaşmazlıklar yeni bir rekabet alanının doğmasına neden olmuştur (TAŞÇI, 2020). Çin 1964 yılında ilk nükleer denemesini başarıyla gerçekleştirdikten sonra, 1974 yılında Hindistan, 1998 yılında ise Pakistan nükleer silah yoluyla caydırma politikasına katılmıştır. Bu noktada birbirine komşu bu üç ülkenin Asya kıtasındaki nükleer silahlanmanın artmasına neden olduğu söylenmektedir (AA, 2019). 1991-2002 yılları arasında ise isyanlar çok şiddetli bir boyuta ulaşmış ve nükleer bir krizin eşiğinden dönülmüştür. Bu sürecin son üç yılında Hindistan ve Pakistan masaya oturmuş ve olumlu bir sonuca ulaşmaya çalışmıştır fakat 11 Eylül sonrası oluşan gerginlikler nedeniyle problem nihai bir anlaşmaya ulaşmamıştır (ÇEBİ, 2018). O dönemlerde Hindistan ekonomik olarak gelişmeye başlamış ve bu süreç daha da sertleşmiştir. Örnek olarak 1991 yılında liberalleşmeye başlayan ve “GATT’ın kenarından DTÖ’nün merkezine” ilerleyen Hindistan’ın DTÖ içindeki görüşmelerde bloke eden bir ülke konumuna ulaşması gösterilebilir (Smith, Hadfield, & Dunne, 2016, s. 351).
Keşmir’i önemli yapan bir diğer nokta ise; Çin Halk Cumhuriyeti’nin “Kuşak ve Yol Girişimi” projesinde belirlenen hattın Keşmir’den geçecek olması ve bunun Pakistan-Çin ilişkisini arttıracağı düşüncesidir. Yıllardır yükselmekte olan Çin ve buna karşılık rekabeti arttırmayı hedefleyen ABD, doğrudan Çin üzerine gitmektense Çin’i bölgesel olarak zora sokmayı hedeflemektedir. Diğer yandan eski ABD Başkanı Trump döneminde bölgeye direkt müdahalede bulunmuş ve ABD lehine öneriler sunmuştur. Bunlar kabul edilmediği için Hindistan bölgedeki sorunu daha da alevlendirmiş ve hattın büyük bir bölümünde sıkıntı çıkmıştır (ÖZTOP, 2019). Günümüzde bölge Hindistan tarafından çeşitli nedenlerle en çok askerileştirilmiş bölge konumuna gelmiştir (ÇEBİ, 2018).
Belirtilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise Modi’nin İsrail’i ziyaret eden ilk Hintli Başbakan olmasıdır. Bu ziyaret 3 gün sürmüş ve iki ülke arasında su, teknoloji ve tarım alanlarında anlaşmalar yapılmıştır. İki ülke arasındaki ilişkinin stratejik ortaklık olarak belirtilmesi ve İsrail-Filistin sorununa yönelik ifadelerin yer aldığı paragrafta iki devletli çözüm hakkında bir ifadenin yer almaması dikkat çekmiştir (Sputnik, 2017). Bu bağlamda Keşmir’in “İkinci Filistin” veya “Güney Asya’nın Kudüs’ü” olarak nitelendirilmesi ve iki ülkenin de politikalarının rastlantı olamayacak kadar benzerlik göstermesi; iki ülkenin birbiriyle su, tarım ve teknoloji alanlarından daha farklı alanlarda stratejik ortak olabileceğinin göstergesidir (ÖZTOP, 2019).
Belirtilen gelişmelere bakıldığında Keşmir Meselesinin muhataplarının Hindistan ve Pakistan’dan çıktığı ve bu iki ülkeyi yanına çekmek isteyen ülkelerin bu meseleyi kullandığı görülmektedir (ÖZTOP, 2019).
Kaynakça
AA. (23. 05 2019). Anadolu Ajansı. Von AA: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/nukleer-silahlanma-gerilimi-ikinci-dunya-savasi-sonrasi-zirvede-/1485307 abgerufen
BAYRAM, D. Ç. (25. 12 2019). Anadolu Ajansı. Von AA: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/hindutva-rss-bjp-modi-ideolojik-prizmayla-yeniden-tasarlanan-hindistan-i-anlamak/1683434 abgerufen
ÇEBİ, E. (2018). Keşmir Raporu Tarihi Süreç ve Bölgeye Dair Çözüm Önerileri. İstanbul: İNSAMER.
ÖZAY, D. D. (2021). Hindistan Raporu. İSTANBUL: İNSAMER.
ÖZTOP, M. (2019). Keşmir Krizinde Zamanlama ve Küresel Faktörler. -: İNSAMER.
Smith, S., Hadfield, A., & Dunne, T. (2016). Dış Politika. İstanbul: Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi.
Sputnik. (07. 07. 2017). Sputnik Türkiye. Von Sputnik Türkiye: https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201707071029171813-israil-ziyaret-hindistan-modi-netanyahu-pacalari-sivadi/ abgerufen
TAŞÇI, M. N. (4. 02 2020). Anadolu Ajansı. Von AA: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hindistan-ile-pakistan-arasinda-73-yildir-cozulemeyen-mesele-kesmir/1723641 abgerufen
ÜNLÜ, H. (31. 12 2019). Anadolu Ajansı. Von AA: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/yeni-vatandaslik-yasasi-hindistanin-gelecegini-tehlikeye-atiyor/1688440 abgerufen